Amma hayatın mebde’ ve maâda en zahir delil olduğunun yanı ise: az üstte işitip duymuş olmanla beraber, burada hülasasını sana anlatalım:
İşte her kim ki şu hayatın gidişatında nazar eder ve nazarı ile üst üste mürettep, tertiplice olan tavırlarından, ta en basit cisim suretlerine varıncaya kadar ta’kib edebilirse; bu hayat, henüz zerreler âleminde yayılmış, dağılmış eczalar halinde iken, sonra o cüz’ler anasır alemine geçmeleriyle, orada başka suretler giydiklerini görecektir. Sonra, mevalid âlemine geldiklerinde, başka bir tavır ve vaziyet aldıklarını bulacaktır, ve daha sonra, Nutfe vaziyetine geçtiklerine mülakî olacaktır. Sonra Alâkaya ve sonra Mudğaya intikal ettiklerini müşahede edecektir. Sonra, def’aten bir inkılâb-ı acib ile başka bir sûret giydiklerini görecektir. Ve bütün bu inkılâbların içerisinde de, mutlaka muayyen düsturlara tabi’ olan hareketler olduğunu görecek ve bütün bu hareketlerin ortasından göze görünen şey odurki; herbir zerre mezkûr tavırların başında ve başlangıcında bir hizmet ve bir vazife için ta’yin edilmiş olarak, zihayat bir cesedini münasib yerine gidip, girip vazife görmeye adeta “hazır ol” a getirilmiş vazifedardırlar. İşte insanın zihni, bu vaziyette o zerrelerin bir kasd ile sevkedildiklerini ve bir hikmet ile gönderildiklerini herhalde düşünüp tefettun edecektir. Hem o insanın nazarında “Hayat-ı Saniye” yani öldükten sonra ikinci defa diriltme, bu birinci hayattan çok dereceler daha ehven ve daha kolay ve daha mümkin olduğunu düşünüp anlaşılması müyesser olacak ve bit-tarikkil evla kalbi de bu vaziyetlerle ikna edilmiş olacaktır. İşte ayetin
فَاَحْيَاكُمْ
cümlesinini fade eylediği şu mânâ ise, sanki arkada gelen
ثُمَّ يُمِيتُكُمْ
ün delili gibi olup, her ikisi beraber
كَيْفَتَكْفُرُونَ
Nin
كَيْفَ
sinden müstefad olan inkâr reddeylediğinin bürhanıdır. Çünkü ayetin başında
كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ
diyerek “Nasıl Allaha karşı inkâr ile küfre girersinizki!..” dir.
�ÇÜNCÜ MESELE:
1
ثُمَّ يُمِيتُكُمْ
Hakkındadır.
İşte her kim ki şu hayatın gidişatında nazar eder ve nazarı ile üst üste mürettep, tertiplice olan tavırlarından, ta en basit cisim suretlerine varıncaya kadar ta’kib edebilirse; bu hayat, henüz zerreler âleminde yayılmış, dağılmış eczalar halinde iken, sonra o cüz’ler anasır alemine geçmeleriyle, orada başka suretler giydiklerini görecektir. Sonra, mevalid âlemine geldiklerinde, başka bir tavır ve vaziyet aldıklarını bulacaktır, ve daha sonra, Nutfe vaziyetine geçtiklerine mülakî olacaktır. Sonra Alâkaya ve sonra Mudğaya intikal ettiklerini müşahede edecektir. Sonra, def’aten bir inkılâb-ı acib ile başka bir sûret giydiklerini görecektir. Ve bütün bu inkılâbların içerisinde de, mutlaka muayyen düsturlara tabi’ olan hareketler olduğunu görecek ve bütün bu hareketlerin ortasından göze görünen şey odurki; herbir zerre mezkûr tavırların başında ve başlangıcında bir hizmet ve bir vazife için ta’yin edilmiş olarak, zihayat bir cesedini münasib yerine gidip, girip vazife görmeye adeta “hazır ol” a getirilmiş vazifedardırlar. İşte insanın zihni, bu vaziyette o zerrelerin bir kasd ile sevkedildiklerini ve bir hikmet ile gönderildiklerini herhalde düşünüp tefettun edecektir. Hem o insanın nazarında “Hayat-ı Saniye” yani öldükten sonra ikinci defa diriltme, bu birinci hayattan çok dereceler daha ehven ve daha kolay ve daha mümkin olduğunu düşünüp anlaşılması müyesser olacak ve bit-tarikkil evla kalbi de bu vaziyetlerle ikna edilmiş olacaktır. İşte ayetin
فَاَحْيَاكُمْ
cümlesinini fade eylediği şu mânâ ise, sanki arkada gelen
ثُمَّ يُمِيتُكُمْ
ün delili gibi olup, her ikisi beraber
كَيْفَتَكْفُرُونَ
Nin
كَيْفَ
sinden müstefad olan inkâr reddeylediğinin bürhanıdır. Çünkü ayetin başında
كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللّٰهِ
diyerek “Nasıl Allaha karşı inkâr ile küfre girersinizki!..” dir.
�ÇÜNCÜ MESELE:
1
ثُمَّ يُمِيتُكُمْ
Hakkındadır.
Yükleniyor...