Keza
اُولٰ ِكَ
deki bu'diyet, (ha! işte onlar) ile gösterilen uzaklık hali) işaret ediyor ki; o hasir fasıklar, hak yoldan o derece uzaklaşmışlardırki artık geriye dönemiyecek bir raddeye varmışlardır. Öyle ise, peşimanlık çarşısında ve geriye rücu' mesafesinde bulunabilenlerin hilafına olarak; bu hâsirler zemm ve tahkire müstehak olmuşlar ve olmaktadırlar.
Hem cümledeki
هُمْ
lafzı ise, hasaretin kendilerine münhasır bulunduğuna ve hatta mü'minlerin dünyevî bazı lezzetler yolunda uğruyabildikleri bir takım hasaretler, onlarınkine nisbeten ve hakiki mânâda hasaret olmadığına işarettir. Hem yine ehl-i dünyanın ticaretlerinde ettikleri zarar ve hasaretleri de bunların hasaretlerine göre bir hasaret sayılmamaktadır.
Ve
الْخَاسِرُونَ
nin
اَلْ
Elif-Lamı ise, hakikatı tasvir etmeye, ettirmeye işarettir. Yani: Hakiki hasaretin ve hasaret edenlerin ne olduğunu ve nasıl olacağını görmek isteyenler; işte gelsinler bunlara baksınlar.
Hem yine bu “Elif-Lam” ima ediyor ki: Onların mesleği, başka hasaretlerde olduğu gibi çoğu kısmı zarar olup, içinde bazı menfaat yanları bulunan cinsten de değildir. Belki sırf ve hepten, hasaret ve ziyandır. Buna göre burada “Lam-ı tarif” ile yapılan tanıtmaya hasaretin kemal derecesi, ya da apaçıklığı veya da hakikati olduğu gibi tasvir içindir.
Amma ayetin hasareti mutlak bırakması, (yani hangi iş ve fiilde hasaret etmişler belirtmemesi veya o hasaretin ne olduğunu tayin etmemesi) hitabî olan şu makamın yardımı ile; o hasaretin umum hasaret çeşitleri olduğuna işarettir. Yaniki onlar: Ahdi nakz edip bozduklarından, hasaret etmişlerdir. Sıla-ı rahmi kat' ettikleri için, hasaret etmişlerdir. Islah ve tamir yerine ifsad edip, fesad çıkarmakla, hasaret etmişlerdir. İman etme yerine küfür ve inkara gittikleri için, hasaret etmişlerdir. Ve şekavetle fısku fücûra inhimak ettkleri için saadet-i ebediyeyi elden kaçırdıkları için, hasaret etmişlerdir.
---------------(((---------------
اُولٰ ِكَ
deki bu'diyet, (ha! işte onlar) ile gösterilen uzaklık hali) işaret ediyor ki; o hasir fasıklar, hak yoldan o derece uzaklaşmışlardırki artık geriye dönemiyecek bir raddeye varmışlardır. Öyle ise, peşimanlık çarşısında ve geriye rücu' mesafesinde bulunabilenlerin hilafına olarak; bu hâsirler zemm ve tahkire müstehak olmuşlar ve olmaktadırlar.
Hem cümledeki
هُمْ
lafzı ise, hasaretin kendilerine münhasır bulunduğuna ve hatta mü'minlerin dünyevî bazı lezzetler yolunda uğruyabildikleri bir takım hasaretler, onlarınkine nisbeten ve hakiki mânâda hasaret olmadığına işarettir. Hem yine ehl-i dünyanın ticaretlerinde ettikleri zarar ve hasaretleri de bunların hasaretlerine göre bir hasaret sayılmamaktadır.
Ve
الْخَاسِرُونَ
nin
اَلْ
Elif-Lamı ise, hakikatı tasvir etmeye, ettirmeye işarettir. Yani: Hakiki hasaretin ve hasaret edenlerin ne olduğunu ve nasıl olacağını görmek isteyenler; işte gelsinler bunlara baksınlar.
Hem yine bu “Elif-Lam” ima ediyor ki: Onların mesleği, başka hasaretlerde olduğu gibi çoğu kısmı zarar olup, içinde bazı menfaat yanları bulunan cinsten de değildir. Belki sırf ve hepten, hasaret ve ziyandır. Buna göre burada “Lam-ı tarif” ile yapılan tanıtmaya hasaretin kemal derecesi, ya da apaçıklığı veya da hakikati olduğu gibi tasvir içindir.
Amma ayetin hasareti mutlak bırakması, (yani hangi iş ve fiilde hasaret etmişler belirtmemesi veya o hasaretin ne olduğunu tayin etmemesi) hitabî olan şu makamın yardımı ile; o hasaretin umum hasaret çeşitleri olduğuna işarettir. Yaniki onlar: Ahdi nakz edip bozduklarından, hasaret etmişlerdir. Sıla-ı rahmi kat' ettikleri için, hasaret etmişlerdir. Islah ve tamir yerine ifsad edip, fesad çıkarmakla, hasaret etmişlerdir. İman etme yerine küfür ve inkara gittikleri için, hasaret etmişlerdir. Ve şekavetle fısku fücûra inhimak ettkleri için saadet-i ebediyeyi elden kaçırdıkları için, hasaret etmişlerdir.
---------------(((---------------
Yükleniyor...