madenler halinde kalmış olacaklardı. Demekki Kur'an, beşer için çok çok rahmettir.)

Amma

وَمَا يُضِلُّ بِهِ اِلَّا الْفَاسِقِينَ

cümlesinin keyfiyeti ise, bil ki: Vakta üstteki cümlede

كَثِيرًا

kelimesini zikreyliyerek, ortalıktaki vesvese, korku, tereddüt ve Kur'nda eksiklik var gibi töhmetleri def'eyledi. Yani

كَثِيرًا

kelimesiyle: “Acaba o dâllinler kimlerdir.?” diye olan istifhamı açıklayarak ortaya koydu. Bunun yanında, dalaletin menşei, onların kendi fıskları, bozuklukları olduğunu ve bu bozukluğun sebebi de, kendi kesbleri olduğunu ve sonunda oluşan neticenin kusurluluğu da kendilerine ait olup Kur'andan olmadığını; ve dalaletin halk ve icadı da fiillerinin cezası olduğunu izah ile beyan eylemiş oldu.

Hem sonra şunu da bil ki: Sabık cümlelerin her biri, kendi sabıkının keşşafı olduğu gibi; (Yani her birisi, üstteki cümleleri tazammun eyledikleri mânâları keşfedip açtıkları gibi) ayni zamanda ona lahik olacak, yani sonra gelip ona eklenecek cümlelerin de müfessiridirler. Böylece her bir cümle, adeta sabıkının delili, lahikinin de neticesidirler.

Bunun izahı şöyledir ki: Cümlelerin mecmu'unda, ya da bunların her birisinde iki ma'na silsilesi bulunmaktadır.

irinci Silsile: Şöyledir; Cenab-ı Allah bu temsilleri getirmekten haya etmez. Zira belağat ve kaideliğin iktizası onları icabettirir, öyle ise onları terketmez, edemez. Çünki o temsillerin getirilişi beliğ bir iş olup yerincedir. Zira onlarla ifade edilen mânâ hak olup, Allah'ın kelamıdır da. İşte mü'min kimseler, bunun böyle olduğunu biliyorlar.

�kinci Mânâ Silsilesi: Cenab-ı Hak, münkirlerin iddialarına ehemmiyet verip de temsilleri getirmekten utanmaz. Zira onlar: “O temsillerin terki lazımdır” diyorlarmış... O halde, onlar temsilatın hikmetini bilememektedirler. Çünki onlar: “Bu temsiller'in getirilmesinde ne gibi bir faide vardır.” diyorlar.

Hem çünki onlar onu, (Kur'anı veya Kur'andaki temsilleri) inkâr ediyorlar. Zira temsil için getirilen şeyi (sinek gibi mahlukları) hakir

Yükleniyor...