zarurîdir. Yani

فَ

müptedası

nın şanındandırki, şu

اَمَّا

gibi bir haberi lüzûmlu kılıp getirsin.

Amma

الْمُوءْمِنِينَ

yerine,…

الَّذِينَ آمَنُوا

yi irad edip getirmesi, şöyle bir ma'naya tansis ederek işaret ediyor ki; iman, doğruluk ve objektifliği ile

{ Bir not: Bu tefsir ve izahı, yine acelelikle tefettun edip tam düşünemiyen merhum Iraklı âlim Tahir Eş-şûşînin –az yukarıda da geçtiği tarzda: “Burada yine neden

فَيَعْلَمُوَنَ

kelimesinin tahlili yapılmamış, herhalde unutulmuş” diye vaki' olan itirazı yersiz olduğu zahir olmuş oluyor. Çünki

فَيَعْلَمُوَنَ

nin zahir metni verilmeden ve

الَّذِينَ آمَنُوا

deyip ilh. İşaretini koymamakla beraber, manasını tâhlil eylemiş olmakla, havale yapıldığ âşikârdır. Dolayısıyla bir eksiklik mevzu-u bahis değildir. –Mütercim–}


ilmin sebebidir. İlim dahi objektifliği ve rasyonelliği ile imanın sebebidir ve imandır. (Yani: İman ile ilim birbirinin lazımıdır. Buna binaen denilebilir ki: İlim ile biliyor, amma iman etmiyorsa; o ilim , ilim değil cehalettir. Keza bir çeşit iman ediyor, yani inkar etmiyor, fakat ilim ile imanın hakikatının ma'rifeti yoksa, o vaziyette câhilane ve âmiyane bir iman etmiş demektir ve tam ve gerçek bir iman sayılmaz.)

Amma makama en münasib gibi düşen

اَنَّهُ الْبَل۪يغُ

Yerine

اَنَّهُ الْحَقُّ

nün getirilmesi, ehl-i i’tirazın i'tirazlarının neticesi ve en ahirine bir işarettir. Zira onların hedef-i garazları; Kur'an’ın Allah kelamı olduğunu nefy etmektir. Bu da maksad ve garazlarının en son neticesidir.

Amma

اَنَّهُ الْحَقُّ

de yapılan hasr, (münhasırlık), (yani “Muhakkak ki O haktır” münhasırlığı) ise, işaret eder ki; Kur'anın getirmiş olduğu bu temsiller, ya da benzeri ifade ve beyanları, muarızların zu'umleri hilafına hiç bir zaman belağatca ve akl-i selimce kötü karşılanma şöyle dursun, hep istihsan edilmiş bir makamda bulunduğuna; ve bir şeyin sadece ayıp ve noksanlardan salim olmakla kemali tesbit edilmiş olmadığına işarettir.

Yükleniyor...