مَا فَوْقَهَا

küçük olanlar belağatça daha garib, hilkatça daha acîb olduğuna işarettir.

İşte ey aziz! Ayetin cümlelerinin şu gördüğün heyetleri, ipek ipliğin tek-tek telleri gibi iken, ictima’ edip birleşmeleri neticesinde, harika ve güzel bir nakşın izhar edilmiş olduğunu gör!

Amma

فَاَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا فَيَعْلَمُوَ اَنَّهُ الْحَقُّمِنْ رَبِّهِمْ وَ اَمَّا الَّذِينَكَفَرُوا

فَيَقُولُونَ مَاذَا اَرَادَ اللّٰهُ بِهٰذَا مَثَلاً

cümlesi heyetlerine gelince, bilmiş ol ki; cümlenin başındaki “fa” tefri' içindir. (Yani: Şu'belendirme, dallandırma içindir.) Tefri' ise, şu cümlenin iki şıklı manâyı netice verdiğine zımnî bir delildir. Yani ayet: “Cenab-ı Mütekellim-i Ezelî temsili, darb-ı meseli terkedemez. Çünki kelamın belağatı onu öyle ister ve iktiza eyler.” Kim ki insaf ile dikkat eylerse, onun (yani Kur’an'ın temsilatı) beliğ ve hak ve doğru olduğunu ve şeksiz Allah'ın kelamı bulunduğunu bilecek ve anlayacaktır. Amma inadın gözüyle bakanlar ise, o temsilatın hikmetini bilemeyecekler, anlayamıyacaklar ve tereddüt içerisinde kalacaklardır. Bu tereddüt ve şüphelenmenin neticesinde de inkâr kokan sualler soracaklar; Sonra da inkâra yeltenecekler, daha sonra da onu (temsildekini) hakir göreceklerdir. İşte bu vaziyet netice veriyor ki mü'min, –çünki insaflıdır– onun Kelamullah olduğunu tasdik eyler. Kafir ise, –çünkü inatçıdır– bunda ne gibi bir faide vardır.” diyecektir gibi mânâlar ifade eyler.

Ve cümlenin başında gelen

اَمَّا

ise, hükmü koymada bir şartiyye-i lüzûmiyye olduğundan, işaret veriyor ki; müptedaya haber

{ Bir not: Mübteda ile haber şöyle ta'rif edilebilir: Mesela “Ahmet gitti” mübteda olsa, (yani ki, bir meselenin anlatılmasına başlama demektir) onun haberi, yani; tamamlıyanın devamı gelmesi lazımdır, ki o da : “Nereye?” diye mukadder bir sûal belirtir. Cevabı: “Çarşıya!” denilir. Böylece cümlenin tamamı: “Ahmet gitti çarşıya” olur. –Mütercim–}

lazım ve

Yükleniyor...