Ve

فَاَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا فَيَعْلَمُونَ اَنَّهُ الْحَقُّ مِنْ رَبِّهِمْ

cümlesinin nazmı da şöyledir: Madem bundan evvelki cümlede müddeayı dile getirmiş, bu cümle ilede, o müddeanın delilinin yoluna işaret eylemiştir. Bunun yanında etrafdaki evham ve vesveseleri de def'etme vechine de remz ve îmada bulunmuştur. Yani: İman nazarıyla eşyaya bakan ve Allahû tealâ cânibinden ve Kudreti cihetinden nazar eyliyen kimse; elbette onun Hikmetini, İnayetini ve Rububiyetini göz önünde bulunduracak ve katiyyen bilecektir ki; Allah û Zülcelal'in Kur’anında zikreylediği ve (hakikatları tefhim için) getirmiş olduğu şu temsilât, hak ve mahz-ı hikmet ve ayn-ı belağattırlar.

Amma kendi nefsinin aşağılık haleti canibinden ve mümkinat’ın kendi vaziyetleri cihetinden nazar edip düşünenleri ise, hiç şüphesizdir ki; evhamlar onları havalandırıp, (tehlike ve mehlekelere) doğru uçurup götürecektir.

İmanlı nazar sahibi ile, nefsin hevasına kapılmış kimsenin meselleri şöyle iki şahsın misaline benzer ki; alt taraftan doğru başlayıp yukarıya doğru çıkıyorlar, gelen su kanallarını ve suların evsafını (tatlılık ve acılık vasıflarını) kontrol için gidiyorlar. Bu iki şahstan birisi çıkıyor, pınarın başını, kaynağını buluyor, gidip suyunu tadıyor ve anlıyor ki; suyun tamamı tatlı sudur. İşte bu adam, akan suların menba'ını bulup, içip tattıktan sonra, aynı o pınardan teşaûb etmiş, ayrılmış cetvellerin teferruatından olan parçalara rastladığında, zaif bir emare ile dahi olsa, düşünür ve anlar ki; o da aynı tatlı sudur. Onun bu halinde evhamların en kuvvetlisi dahi onu şaşırtmaya gücü yetmiyor.

Amma ikinci adam ise, pınarın başını bulmak, suların kaynağını görmek için; aşağıdan yukarıya değil, yukarıdan aşağıya doğru inmeye başlıyor; teferrüatların cânibinden suları kontrol etmeye çalışıyor. Ovaziyette pınarın başını ve menba’ını göremediği için pınardan ayrılan cefvellerin tek tek her birisinden akan her bir parça suyun, kat’î delil ile tatlı olduğunu öğrenmeye ve bilmeye İhtİyaç duyuyor. Bu vaziyette en edna bir vehim dahi onu şübhelerin içine yuvarlandırmaya yetiyor.

İkinci bir misal: İki şahsın ortasında bir ayine vardır. Bu iki şahıstan birisi, o ayinenin şeffaf yüzüne, diğeri de onun renkli yüzüne bakıyor gibidirler.

 /  
505
Yükleniyor...