MUĞALATALARININ ÜÇÜNCÜSÜ

3- Diyorlar ki: Hakikatı izhar eylemekten âcizliğe îma eden şu gibi temsilata ne ihtiyaç vardır.?

lcevap: Tenzilin inzalinden (Kur'anın indirilişinden) maksad, cûmhûrun (ekseriyetin) irşadıdır. Cumhûr ise avamdır. Avam da, hakaik-i mahzayı ve mücerredat-ı sırfayı, mütehayyelatlarından çıplak bir tarzda göremiyorlar, göremezler. Bu yüzden Cenab-ı Hak lütf-u ihsaniyla o gibi hakikatlara me’lüfatlarının libaslarını giydirmiş ki; müteşabihâtın sırrı içinde –işitip öğrendiğin gibi– alışkanlıkları o müteşabihatla iyi geçinsin ve onlara âşinalık peyda etsin.

(Güzel bir tefsirdir / İlk matbû' nüsha)

Şimdi ayetin cümlelerinin yek-diğerleriyle olan nazm ve diziliş ahengine geçiyoruz:

İşte bilmiş olasın ki;

فَمَا فَوْقَهَا اِنَّ اللّٰهَ لَا يَسْتَحْيِي اَنْ يَضْرِبَ مَثَلاً مَا بَعُوضَةً

cümlesi, muarızlardan gelen müteselsil itirazlara bir redd ve tard cevabıdır. Güya ki muarızlar diyor: “Allah'ın beşer ile mükalemesinde ne gibi bir hikmet vardır?

Hem beşere bu kadar itab eylemesinde ve ondan bu derece şikayet etmesinde hangi ma’nâ ve hikmet bulunur?

Zira bu gibi şikayet ve itablar, insanın da şu alemde müstakil ve kendi başına bir tasarrufa sahib olduğuna bir alamet olduğunu gösterir?.

Hususan insanlar arasında careyan eden muhavere tarzında olması da,beşerin kelamı olduğuna alamettir?

Ve bâhusûs şunun gibi bir kelamın arkasında bir insanın timsaline işaret var?

Hele hele bilhassa Kur'anın böylesi tasvir ve temsillere el atması, hakikatı olduğu gibi izhar eylemekten âciz olduğunu göstermektedir?

 /  
505
Yükleniyor...