Evet
اَنَّ
nin tahkiki ile,bu derecedeki bir azamette ve akılların onda tereddüt geçireceği bir müjdenin elbetteki böyle bir te'kide ihtiyacı olduğuna işaret etmesi içindir. Hem surûr, neşat ve ferah makamının şe'nide vehim ve vesveseleri tard eylemektir. Zira sürûr ve ferah makamında en edna bir vehmin arız olması, hayal kırıklığını verir, ne'şe ve sürûru kaçırır. Hem
اَنَّ
nin muhakkalığı ile ima eder ki: verilen müjde, sadece bir vaadten ibaret bir şey değil, belki kat'î ve şeksiz hakaiktendir.
Ve
لَهُمْ
un “lam”ı, fazl u ihsan ile verilecek şeyin husûsî ve ta'yinli bir tarzda verileceğini; ve o verilecek olan şeye malikiyet ile sahib olunacağına ve o fazl ve ihsana layık ve müstehak olunacağına işaret eyliyerek lezzeti tekmil ve sürûru tezyid etmektir. Yoksa bir çok kereler, bir padişahın fakir bir miskini misafir eylediği oluyor, ama bu misafirlikle sahiblik ve mâliklik tahakkuk etmiş olmuyor. (Yahutta dünyada ibaha tarzında insanın tasarrufuna verilen geçici ve surî malikiyetin bir malikiyet olmadığı gibi...)
Ve
لَهُمْ
ün takdimi, (Yani müjdelenerek verilecek olan şeylerin başında
لَهُمْ
ün peşinen zikredilmesi) mü'minlerin insanlar arasından Cennet ile hâs bir nimete mazhar olacaklarına işarettir. Zira Cehennem ehlinin halleri göz önüne getirilip mülahaza edilmesiyle; Cennet lezzetinin kıymeti zuhûr etmesine bir sebeptir.
Keza
جَنَّاتٍ
nin cem'i de, Cennetlerin birkaç tane olacağını ve amellerin rütbe ve derecelerine göre ehl-i Cennetin; veya amellerinin derece ve mertebelerine göre Cennetin mertebe ve makamları çeşitli olacağına işarettir. Aynı zamanda Cennetin her bir cüz'ü ve bütün eczaası da cennet olduğuna ve Cennetin bir numunesi olduğuna da remz eylemektedir. (Yani Cennetin her bir ni’meti –Yirmisekizinci Sözde ispat edildiği gibi– birer küçük cennet olduğuna remizdir.)
اَنَّ
nin tahkiki ile,bu derecedeki bir azamette ve akılların onda tereddüt geçireceği bir müjdenin elbetteki böyle bir te'kide ihtiyacı olduğuna işaret etmesi içindir. Hem surûr, neşat ve ferah makamının şe'nide vehim ve vesveseleri tard eylemektir. Zira sürûr ve ferah makamında en edna bir vehmin arız olması, hayal kırıklığını verir, ne'şe ve sürûru kaçırır. Hem
اَنَّ
nin muhakkalığı ile ima eder ki: verilen müjde, sadece bir vaadten ibaret bir şey değil, belki kat'î ve şeksiz hakaiktendir.
Ve
لَهُمْ
un “lam”ı, fazl u ihsan ile verilecek şeyin husûsî ve ta'yinli bir tarzda verileceğini; ve o verilecek olan şeye malikiyet ile sahib olunacağına ve o fazl ve ihsana layık ve müstehak olunacağına işaret eyliyerek lezzeti tekmil ve sürûru tezyid etmektir. Yoksa bir çok kereler, bir padişahın fakir bir miskini misafir eylediği oluyor, ama bu misafirlikle sahiblik ve mâliklik tahakkuk etmiş olmuyor. (Yahutta dünyada ibaha tarzında insanın tasarrufuna verilen geçici ve surî malikiyetin bir malikiyet olmadığı gibi...)
Ve
لَهُمْ
ün takdimi, (Yani müjdelenerek verilecek olan şeylerin başında
لَهُمْ
ün peşinen zikredilmesi) mü'minlerin insanlar arasından Cennet ile hâs bir nimete mazhar olacaklarına işarettir. Zira Cehennem ehlinin halleri göz önüne getirilip mülahaza edilmesiyle; Cennet lezzetinin kıymeti zuhûr etmesine bir sebeptir.
Keza
جَنَّاتٍ
nin cem'i de, Cennetlerin birkaç tane olacağını ve amellerin rütbe ve derecelerine göre ehl-i Cennetin; veya amellerinin derece ve mertebelerine göre Cennetin mertebe ve makamları çeşitli olacağına işarettir. Aynı zamanda Cennetin her bir cüz'ü ve bütün eczaası da cennet olduğuna ve Cennetin bir numunesi olduğuna da remz eylemektedir. (Yani Cennetin her bir ni’meti –Yirmisekizinci Sözde ispat edildiği gibi– birer küçük cennet olduğuna remizdir.)
Yükleniyor...