iki dalının iki semeresidir.
{ Mantığın istilahî tabirleridir. Ayrı tercüme ve izahlarla anlatmaya çalışmak yerine, kendi öz manası içinde bırakılıp fehimlerin idrakine havale edildi. –Mütercim–}
ve kâinatın dalgalanarak akıp giden silsilesinin iki neticesidir.. Ve kâinat seylinin akarak gidip döküldüğü iki mahzenidir. Ve ebede karşı dalgalanarak giden nehrinin döküldüğü iki havzıdır. İşte bu vaziyetteki şu mevcut kâinat, elbette bir gün gelecek müthiş bir tarzda çalkalanacak
{ Yirmidokuzuncu Sözün 8Dördüncü Esasının Dördüncü Meselesine de bak, daha mükemmel aydınlan!–Mütercim–}
ve şiddetli bir hareketle bir-birine karışacak ve karıştırılacak, sonra Cennet ve Cehennem şeklinde tezahür edecek ve her biri kendine münasip maddelerle dolacak ve doldurulacaklardır.
Bu hakikatin izahı şöyledir: Vakta Cenab-ı Hak (Celle Celaluhu) kendi irade-i ezeliyesiyle, ibtila ve imtihana medar olmak için; akılların fehminden aciz kaldıkları ve hilkatlarında içinde pek çok hikmetler bulunan böyle bir alemi ibda' eylemek istemiş ve ibda’ etmiştir. Hem de ibda’ eylemiş olduğu (yoktan var eylediği) o alemin bir çok hikmetlere medar olmak üzere, tağyir ve tahavvülünü irede eyledi.. Ve bu tağyir ve tahavvülün gerçekleşmesine medar olacak olan; şerri hayr ile mezc, zararı menfaat içine derc eylediği gibi; hüsün içine kubhu ilave eylemiştir. Sonra da, şerri, zararı ve çirkinliği bir tarafa ayırıp Cehennem ile bitiştirdi, ona doğru uzattırıp meyillendirdi. Mehasin ve kemalatı da Cennette tam tecellî ile inkişaf etmeleri için oraya yönlendirip sevk eyledi. Hem vaktaki kâinat sahibi ve maliki olan Canab-ı Hakîm-i Alim beşerin tecrübe ve müsabakasını irade eyleyince, şu ibtila evi olan dünya içerisinde ihtilaflar, değişim ve dönüşümlerin vucudunu irade eyledi. O sebebten tuttu, şerlileri hayırlılara karıştırdı.
Amma sonra, vakta tecrübe vakti bitti ve irade-i ilahiye şu muvakkat dar-ı imtihandakilerin ebedîleştirilmesine taalluk eyledi. İşte ozaman şerlileri
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَاالْمُجْرِمُونَ
(Yasin/59) (yani Ey mücrimler, câniler vesaireler! Bugün ayrılıp seçilin bakalım!) hitabına mazhar kıldı. Ebrar ve ahyarı ise
فَادْخُلوُهَ خَالِدِينَ
(Zümer/73) nin taltif ve tebşirine nail eyledi. Yani böylece vaktaki (birbirine zıt) bu iki unsur veya iki nev',
{ Mantığın istilahî tabirleridir. Ayrı tercüme ve izahlarla anlatmaya çalışmak yerine, kendi öz manası içinde bırakılıp fehimlerin idrakine havale edildi. –Mütercim–}
ve kâinatın dalgalanarak akıp giden silsilesinin iki neticesidir.. Ve kâinat seylinin akarak gidip döküldüğü iki mahzenidir. Ve ebede karşı dalgalanarak giden nehrinin döküldüğü iki havzıdır. İşte bu vaziyetteki şu mevcut kâinat, elbette bir gün gelecek müthiş bir tarzda çalkalanacak
{ Yirmidokuzuncu Sözün 8Dördüncü Esasının Dördüncü Meselesine de bak, daha mükemmel aydınlan!–Mütercim–}
ve şiddetli bir hareketle bir-birine karışacak ve karıştırılacak, sonra Cennet ve Cehennem şeklinde tezahür edecek ve her biri kendine münasip maddelerle dolacak ve doldurulacaklardır.
Bu hakikatin izahı şöyledir: Vakta Cenab-ı Hak (Celle Celaluhu) kendi irade-i ezeliyesiyle, ibtila ve imtihana medar olmak için; akılların fehminden aciz kaldıkları ve hilkatlarında içinde pek çok hikmetler bulunan böyle bir alemi ibda' eylemek istemiş ve ibda’ etmiştir. Hem de ibda’ eylemiş olduğu (yoktan var eylediği) o alemin bir çok hikmetlere medar olmak üzere, tağyir ve tahavvülünü irede eyledi.. Ve bu tağyir ve tahavvülün gerçekleşmesine medar olacak olan; şerri hayr ile mezc, zararı menfaat içine derc eylediği gibi; hüsün içine kubhu ilave eylemiştir. Sonra da, şerri, zararı ve çirkinliği bir tarafa ayırıp Cehennem ile bitiştirdi, ona doğru uzattırıp meyillendirdi. Mehasin ve kemalatı da Cennette tam tecellî ile inkişaf etmeleri için oraya yönlendirip sevk eyledi. Hem vaktaki kâinat sahibi ve maliki olan Canab-ı Hakîm-i Alim beşerin tecrübe ve müsabakasını irade eyleyince, şu ibtila evi olan dünya içerisinde ihtilaflar, değişim ve dönüşümlerin vucudunu irade eyledi. O sebebten tuttu, şerlileri hayırlılara karıştırdı.
Amma sonra, vakta tecrübe vakti bitti ve irade-i ilahiye şu muvakkat dar-ı imtihandakilerin ebedîleştirilmesine taalluk eyledi. İşte ozaman şerlileri
وَامْتَازُوا الْيَوْمَ اَيُّهَاالْمُجْرِمُونَ
(Yasin/59) (yani Ey mücrimler, câniler vesaireler! Bugün ayrılıp seçilin bakalım!) hitabına mazhar kıldı. Ebrar ve ahyarı ise
فَادْخُلوُهَ خَالِدِينَ
(Zümer/73) nin taltif ve tebşirine nail eyledi. Yani böylece vaktaki (birbirine zıt) bu iki unsur veya iki nev',
Yükleniyor...