(Burada mantıkı yerinde ve güzel kullanmıştır /ilk matbu’ asıl)
BUNUN İZAHININ HÜLASASI:
Yani, “Eğer siz davanızda sadık olmuş olsaydınız, behemehal muarazaya girişerek, Kur’anın bir sûresi’nin benzerini, mislini getirirdiniz. Lâkin bunu yapmadınız, bundan sonrada yapamıyacaksınız!.. Bu hal ise, netice veriyorki; sizler sadık kişiler değilsiniz. Öyle ise, neticenin neticesi olarak; hasmınız olan Peygamber (A.M.) sadık ve dürüst bir insandır. Kur’an dahi mu’cizedir.. O halde ona iman etmek üzerinize vaciptir. İman ediniz ki, azaptan, cehennemden korunasınız!”
İşte, sen gel, şu Tenzile bak ki; nasıl en kısa bir îcaz içinde i’cazı (aciz bırakmayı) gerçekleştirdiğini gör!
Sonra Kur’an, talî nakizin istisnası olan
لٰكِنْْ مَاتفْعَلُونَ
yerine
اِنْ لَمْ تَفْعَلُوا
ile ifade etmekle,
اِنْ
harfinin teşkiki ile (şekilik haliyle) zanlarının mecrasına (yani; şübhelilik hallerine) işaret eylediği gibi “in” nin şartlılığı ile de; (çünki
اِنْ
«Eğer, şayed» ma’nalarında olduğu için, şartlı hükümdür.) mukaddemin nakîzi
{ Mantığın istilahî tabirleridir. Ayrı tercüme ve izahlarla anlatmaya çalışmak yerine, kendi öz manası içinde bırakılıp fehimlerin idrakine havale edildi. –Mütercim–c}
için talînin nakîzini istilzam ettiğine işarettir. Sonra, neticenin mevzi’inde mukaddemin nakîzini zikretmiş olması, (Yani, “madem ki sadık olamıyorsunuz ve olamazsınız” yerine, lazımın lazımının lazımının illetini zikretmesi yani ki:
فَاتَّقُوا النَّارَ
yi getirmesi) terhib ve tehdidin korkunç, dehşetli vaziyetine işaret etmek içindir.
Amma
اِنْ لَمْ تَفْعَلُوا
Nün
لَمْ
ine nazaran mâziyi,
اِنْ
nine göre de müstekbeli göstermesi, zihnin yüzünü mazîlerine çevirmek içindir. Güya ki Kur’an onlara der ki: “parlak, süslü hutbelerinize ve altunla yazılmış
BUNUN İZAHININ HÜLASASI:
Yani, “Eğer siz davanızda sadık olmuş olsaydınız, behemehal muarazaya girişerek, Kur’anın bir sûresi’nin benzerini, mislini getirirdiniz. Lâkin bunu yapmadınız, bundan sonrada yapamıyacaksınız!.. Bu hal ise, netice veriyorki; sizler sadık kişiler değilsiniz. Öyle ise, neticenin neticesi olarak; hasmınız olan Peygamber (A.M.) sadık ve dürüst bir insandır. Kur’an dahi mu’cizedir.. O halde ona iman etmek üzerinize vaciptir. İman ediniz ki, azaptan, cehennemden korunasınız!”
İşte, sen gel, şu Tenzile bak ki; nasıl en kısa bir îcaz içinde i’cazı (aciz bırakmayı) gerçekleştirdiğini gör!
Sonra Kur’an, talî nakizin istisnası olan
لٰكِنْْ مَاتفْعَلُونَ
yerine
اِنْ لَمْ تَفْعَلُوا
ile ifade etmekle,
اِنْ
harfinin teşkiki ile (şekilik haliyle) zanlarının mecrasına (yani; şübhelilik hallerine) işaret eylediği gibi “in” nin şartlılığı ile de; (çünki
اِنْ
«Eğer, şayed» ma’nalarında olduğu için, şartlı hükümdür.) mukaddemin nakîzi
{ Mantığın istilahî tabirleridir. Ayrı tercüme ve izahlarla anlatmaya çalışmak yerine, kendi öz manası içinde bırakılıp fehimlerin idrakine havale edildi. –Mütercim–c}
için talînin nakîzini istilzam ettiğine işarettir. Sonra, neticenin mevzi’inde mukaddemin nakîzini zikretmiş olması, (Yani, “madem ki sadık olamıyorsunuz ve olamazsınız” yerine, lazımın lazımının lazımının illetini zikretmesi yani ki:
فَاتَّقُوا النَّارَ
yi getirmesi) terhib ve tehdidin korkunç, dehşetli vaziyetine işaret etmek içindir.
Amma
اِنْ لَمْ تَفْعَلُوا
Nün
لَمْ
ine nazaran mâziyi,
اِنْ
nine göre de müstekbeli göstermesi, zihnin yüzünü mazîlerine çevirmek içindir. Güya ki Kur’an onlara der ki: “parlak, süslü hutbelerinize ve altunla yazılmış
Yükleniyor...