umumîleştirme işareti olur. Yani, “Allahtan gayrı, dünyada ne kadar büyük fasihler varsa hepisini çağırınız!” mânâsını ifade eder. Bir de, Kur’anın i’cazı Allah tarafından olduğu için, onunla muaraza asla mümkün değildir diye işaret verir.

İkinci mânâya göre olsa; onların nihayet aczlerine ve çıkılmaz hayret ve şaşkınlık bataklıklarına işaret olur. Yani; “Allah şahiddir, Allah biliyorki: Bizim muarazaya gücümüz vardır” gibi sözleriyle hayret ve şaşkınlık içerisinde olduklarını gösterir. Evet, acz içinde çırpınanın adeti, yapamadıklarına delil getirmek üzere, Allaha yemin edip, şahid göstermekle şaşkınlıklarını gidermeye çalışmaktır.

Eğer üçüncü mânâya göre olsa; onların Peygamber Aleyhissalatü Vesselam ile olan o muarazaları, şirk’in tevhide, cemadatın, yani put ve sanemlerin Halık-ı arz ve semavata karşı muarazasından başka bir şey değildir.

Amma

اِنْ كُنتُمْ صَادِقِينَ

Cümlesi, onların: “Eğer istese idik, bu Kur’an gibi konuşabilir ve yazabilirdik” gibi laflarına işaret olduğu gibi; aynı zamanda onlara karşı bu cümle bir ta’rizdir, üstü kapalı bir ilişmek ve dokunmaktır. Yani, Kur’an onlara der ki: “Siz sıdk ehli değilsiniz, olamazsınız. Belki safsata ehlindensiniz. Fakat siz kendi kendinizi sıdk ehli farzediyorsunuz. Zira, siz hakkı talebetme yolunda değilsiniz. Belki siz şüpheyi kendiniz istediniz ve şüphe içerisine düşmüş oldunuz. Sonra, burada cezauş-şart (şartın karşılığı) ise, makablinin muhassalıdır, neticesidir k,i mukadder olarak «

فَافْعَلوُ

»dur. Eğer da’vanızda sadık iseniz; gelin, yapın Kur’anın mislini!..”

..

فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَلَنْ تَفْعَلُوا فَاتَّقُوا النَّارَ

cümlesine gelince, bilmiş ol ki: makabli olan

اِنْ كُنتُمْ صَادِقِينَ

cümlesi aleyhlerinde, Kur’anın kıyas-ı istisnaî ile hüccet koymasıdır. Yani, gelen nakizin istisnası ile, mukaddemenin (önde gelen) nakîzinin neticesini elde etmektir.

Yükleniyor...