مِثْلَ سُورَةٍ مِنْهُ

olmalı. (Yani, Kur’andan bir sûrenin mislini getiriniz!” Lakin Kur’an, bu ibareyi bırakıp

مِنْ مِثْلِهِ

ye geçmiş. İşte bu da, ikinci mânanın ihtimalini mülahaza ettirmek içindir. Yani, “Sizin muarazanız, Peygamberin da’vasını ibtal edebilmek için, ancak okumuşluğu olmayan benzeri bir şahıstan mislini getirebildiğiniz vakit husul bulabilir.. Ve keza, muaraza o vakit i’cazı ibtal edebilir ki; Kur’anın mecmu’unun misli kadar olduğu takdirde... (Ya da, Molla Abdülmecid Efendinin tercümesiyle: “Muarazalarının mecmuundan Kur’ana mukabil gelebilecek bir sûrenin mislini başka bir kitaptan yapıp getirdiğiniz zaman, muaraza mümkün olabilir.”)

Hem yine,

مِنْ مِثْلِهِ

lafzı, Kur’an gibi nâzil olmuş sair kütüb-ü semaviyeye zihinleri tevcih eylediğine bir remzdir. Tâki, sami’in zihni, Kur’an ve o kitabların arasını muvazene ederek, Kur’anın ulviyyetini düşünebilsin.

Ve

وَادْعُواشُهَدَاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ

cümlesinde

اِسْتَع۪ينوا

veya

اِسْتَمِدُّوا

gibi kelimeleri değil,

اُدْعُوا

yu alması, îma etmektedir ki; onlara bu muarazada istimdatlarına cevab verecek ve yardımcı olacak olan kimseler, yanıbaşlarında mevcud ve hazır olup, yalnız bir seslenmelerine ihtiyac var,uzakta ve görünmeyecek yerlerde değillerdir.

Amma

شُهَدَاءَ

lafzı, üç mânâyı cami’dir;

1-Fesahat ve belağatta büyükleriniz..

2-Size şâhidlik edecek, yardımcı olacak kimseleriniz..

3-Taptığınız putlarınız, âliheleriniz..

Yükleniyor...