beşerin gücü, Kur’an’ın âlî nazmının derecesine ulaşamaz.” Sonra, İmam-ı Sekkakî: “İ’caz, zevk ile bilinip ta’bir ve ifadeye gelemeyen, şerhedilemeyen, belki tadılabilen birşeydir” diye olan mesleği seçmiştir. Lakin, “Delail-ül İ’caz” sahibi Abdülkahir-i Cürcanî: “İ’cazın tabire gelebileceği” mesleğini ihtiyar eylemiş.. Biz dahi bu mevzu’da Abdül-kahir’in mezhebi üzereyiz.

–Bediüzzaman–

Amma bu cümle-i ayette

نَجْمٍ

veya

طَاءِفَةٍ

Veyaö

نَوْبَةٍ

gibi kelimelere tercihan

سُورَةٍ

ni getirmesinde ise, işarettir ki: Kur’an-ı Hakîm mu’terizlerin şübhelerinin aynı kaynağında onları ilzam eylemiştir. O kaynak ve menba’da: “Neden Kur’an def’aten Muhammed’e nazil olmadı”dır. Kur’an-ı Mu’ciz ise, onlara der ki: Size yol açık, buyurun, siz tek bir nöbetle hepisinin def’aten mislini yapıp getiriniz!

Ayrıca, Zemahşerî’nin beyaniyle: Tenzilin sûre-sûre olarak sûrelen-dirmesi vaziyetinin tazammun eylediği büyük faidelerine îma eylemektedir. Aynı zamanda, şu tarz-ı garib ile gelen üslub

سُورَةٍ

kelimesi ile bir çok letaifi tazammun ettiğine de îma etmektedir.

Amma

مِنْ مِثْلِهِ

lafzı ise, iki mânâsı vardır:

1- Nazil olmuş olanın mislini..

2- Üzerine nazil olmuşun benzeri bir kimseden mislini yapıp getiriniz!..

Şu noktayıda bil ki; birinci mânâya göre eğer olsa, ibarenin hakkı:

Yükleniyor...