Amma

فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا

cümlesinin irtibat ve nazmı ise, apaçıktır, zahirdir. Zira bu cümlenin içinde saklı olan mukadderi şöyledir ki: “Eğer kendinizi tecrübe ettiyseniz; kendinizi bir teftiş edip bakınızda, bir şey yapabilmiş misiniz..? Eğer bir şey yapamadı iseniz; acziniz açığa vurmuş, bir şey yapamıyorsunuz demektir.

Amma

وَلَنْ تَفْعَلُوا

cümlesi, üstteki cümle ile olan nazm ve irtibatı ise, güyaki Kur'an, vakta

لَمْ تَفْعَلُوا

(yapamazsınız) dediğinde; münkirlerin cânibinden gelen bir sual ile denildiki: “Bizim geçmişte yapamadığımız bir şeyi, gelecekteki bütün beşerin de yapmaktan aciz kalacağına delil değildir.” Buna karşı Kur'an:

وَلَنْ تَفْعَلُوا

(yapamayacaksınız) dedi. İşte Kur'anın bu kat'î ve ciddî hükmü “üç vech” ile i'caza remzetmektedir.

irinci Vech: Bu hüküm, ihbar-ı bil-gaybtır ki, aynen Kur'an’ın dediği gibi olmuş... Evet, işte görüyorsunki milyonlar Arabî kitaplar, Tenzilin üslûbunu taklide meyyal olmalarıyla beraber; ve pek çok inadçı rakiblerin de her zaman bulunmalarıyla birlikte; o kitapları teftiş ettiğinde, Kur'an'ın üslubuna uyanı o kitaplarda bir şey göremeyeceksin. Adeta Kur'an –bu meselede– kendi şahsında münhasır olan bir nevidir. O halde Kur'an, ya bütün o arabî kitapların altındadır. Bu ise, bilittifak batıl bir da’vadır. Öyle ise, tek bir şey kaldı ki; o da hepsinin üstünde olmasıdır.

�kinci vecih: Kur'an'ın

وَلَنْ تَفْعَلُوا

kavliyle, bir tek sûresine bile misil getiremediklerine ve getiremeyeceklerine dair kat' ve cezm ile hüküm eylemesi yanında; bu çok müşkil makamda ve pek büyük da’vada onları rezil ü rüsvay edercesine meydan okuyarak asabiyetlerini tahrik etmesi; Peygamberin kendi maline ve makalına son derece vâsık; emin ve mutmain bulunduğuna sadık bir alamettir.


Yükleniyor...