İşte birinci şübheniz ki; Kur’anda müteşabihat ve müşkilatın varlığı meselesine cevabımız şudur:
Bil ey şüpheci efendi: Kur’an-ı Hakîmin irşadı Kâffe-i Nâs içindir. (insanların hepsinedir) İnsanların cumhur-u ekseri ise, avam halktır. İrşadın nazarında ekall eksere tabi’dir. Hem avama müteveccih olan hitapta, havas da istifade eder, hissesini alır. Kaziye aksiyle olsa, cumhur-u avam mahrum kalmış olur. Bununla beraber; cumhur-u avam me’lufat ve mütehayyelatlarından zihinlerini tecrid edemedikleri için, mücerred hakikatların ve sırf aklî mes’elelerin derkine muktedir olamazlar. Belki ancak o gibi hakikatlara mütehayyelatlarının dürbünü ile baktıkları vakit ve ülfet eyledikleri suretlerle tasviri yapıldığı zaman idrak edebiliyorlar. Lâkin avam halkın bu mütehayyelat ve me’lufatları vasıtasıyla idrak edebildikleri hakikatlar bir şartla kabul edilebilir ki; nazarları temsil ve teşbihin suretine takılıp kalmaması lazımdır. Ta ki muhaliyet, cismiyet, ya da cihet gibi akidenin hilafı şeyler lazım gelmiş olmasın! Belki nazarları mezkûr teşbihler vasıtasıyla hakaikin asliyetine geçsin.
Mesela: Cumhur-u nas, kâinattaki tasarruf-u ilahînin hakikatını, bir padişahın kendi serîr-i saltanatında oturup tasarruf etmesi suretiyle tasavvur edebilirler.
Bundandır ki; Kur’an-ı Hakîmde
اَلرَّحْمٰنُ عَلَيٰالْعَرْشِ اسْتَوَيٰ
(Taha/5) olan kinayeyi ihtiyar eylemiştir. (Yani, Rahman ve Sultan-ı Kâinat olan Allah, kâinatı tedbir, tedvir, ve idare etme işinde, arş-ı rububiyetinde istiva eylemiş oturmuştur.)
İşte, Cumhur’un hissiyatı bu merkezde olduğu için; elbette belağat menhecinin iktiza eylediği şey ve irşad yolunun lüzumlu gördüğü vaziyet, herhalde onların fehim ve anlayışlarına riayet edilmesi ve hissiyatlarına ihtiram yapılması ve akıllarına göre mümaşat ve fikirlerine müraat edilmiş olmasıdır. Evet, bir çocukla konuşan adamın, ifadeleriyle çocuklaşması lazımdır ki, ona birşeyler anlatabilsin de, çocuk da anlayabilsin. Ve bir ünsiyet ve tanışma oluşsun. İşte Kur’an-ı Hakîm’in üslupları da şu verilen misaller menzilesinde olup, cumhur-u avamın anlayışlarına
اَلتَّنَزُّلَاتُ اْلاِلٰهِيَّةُ اِلَيعُقُولِالْبَشَرِ
ile tesmiye edilen hakikata riayet edilmiştir. (Yani, o gibi teşbihlerle beşerin akıl ve idrakleri
Bil ey şüpheci efendi: Kur’an-ı Hakîmin irşadı Kâffe-i Nâs içindir. (insanların hepsinedir) İnsanların cumhur-u ekseri ise, avam halktır. İrşadın nazarında ekall eksere tabi’dir. Hem avama müteveccih olan hitapta, havas da istifade eder, hissesini alır. Kaziye aksiyle olsa, cumhur-u avam mahrum kalmış olur. Bununla beraber; cumhur-u avam me’lufat ve mütehayyelatlarından zihinlerini tecrid edemedikleri için, mücerred hakikatların ve sırf aklî mes’elelerin derkine muktedir olamazlar. Belki ancak o gibi hakikatlara mütehayyelatlarının dürbünü ile baktıkları vakit ve ülfet eyledikleri suretlerle tasviri yapıldığı zaman idrak edebiliyorlar. Lâkin avam halkın bu mütehayyelat ve me’lufatları vasıtasıyla idrak edebildikleri hakikatlar bir şartla kabul edilebilir ki; nazarları temsil ve teşbihin suretine takılıp kalmaması lazımdır. Ta ki muhaliyet, cismiyet, ya da cihet gibi akidenin hilafı şeyler lazım gelmiş olmasın! Belki nazarları mezkûr teşbihler vasıtasıyla hakaikin asliyetine geçsin.
Mesela: Cumhur-u nas, kâinattaki tasarruf-u ilahînin hakikatını, bir padişahın kendi serîr-i saltanatında oturup tasarruf etmesi suretiyle tasavvur edebilirler.
Bundandır ki; Kur’an-ı Hakîmde
اَلرَّحْمٰنُ عَلَيٰالْعَرْشِ اسْتَوَيٰ
(Taha/5) olan kinayeyi ihtiyar eylemiştir. (Yani, Rahman ve Sultan-ı Kâinat olan Allah, kâinatı tedbir, tedvir, ve idare etme işinde, arş-ı rububiyetinde istiva eylemiş oturmuştur.)
İşte, Cumhur’un hissiyatı bu merkezde olduğu için; elbette belağat menhecinin iktiza eylediği şey ve irşad yolunun lüzumlu gördüğü vaziyet, herhalde onların fehim ve anlayışlarına riayet edilmesi ve hissiyatlarına ihtiram yapılması ve akıllarına göre mümaşat ve fikirlerine müraat edilmiş olmasıdır. Evet, bir çocukla konuşan adamın, ifadeleriyle çocuklaşması lazımdır ki, ona birşeyler anlatabilsin de, çocuk da anlayabilsin. Ve bir ünsiyet ve tanışma oluşsun. İşte Kur’an-ı Hakîm’in üslupları da şu verilen misaller menzilesinde olup, cumhur-u avamın anlayışlarına
اَلتَّنَزُّلَاتُ اْلاِلٰهِيَّةُ اِلَيعُقُولِالْبَشَرِ
ile tesmiye edilen hakikata riayet edilmiştir. (Yani, o gibi teşbihlerle beşerin akıl ve idrakleri
Yükleniyor...