mezkûr fenlerin üçte birisi, hatta belki tamamı; telahuk-u efkarla gelişip inbisat eylemiş vaziyetleriyle ve netice ve semerelerinin genişlenmesi hallar, ile; medeniyet görmüş, geçirmiş yerlerde ve zekîlerin içinde bile, tek bir şahısta bulunmaları mümkün değildir.

Şimdi bir bak ki; vicdanını insaf ile süslemiş olan kimseler, İslâm şeriatının hakikatları her zamanda –amma bilhassa o ilk zamanlarda – beşer gücünün hâricindedir diye mutlak ve katiyyen hükm eyleyip tasdik edecek veö

لَمْ تَفْعَلوُا وَلَنْ تَفْعَلُوا

ayetinin mealini doğrulamış ve doğrulayacaklardır.

(PEK MÜHİM BİR ŞÂHİDLİKTİR/ İlk Matbu’ Nüsha)

اَلْفَضْلُ مَا شَهِدَتْ بِهِ الْاَعْدَاءُ

..Yani: “Gerçek fazilet o dur ki; düşmanlar dahi tasdik ile ona şahidlik yapsın!” Kaidesine tam uyan şu gelen pek mühim şâhidliklere bak:

İşte, Amerikalı feylesof Karlayl

{ Tomas Karlayl (1795-1881) İngiliz asıllıdır. İslâmiyet hakkında seri konferanslar vermiş bir fikir adamı. Bu konferanslarının içinde “Peygamberin Büyüklüğü” başlıklı olanında, yukarıda geçen sözleri söylemiş. (Yeni Lûgat - Abdullah Yeğin) –Mütercim–}

Almanın şöhretli edibi olan Goethe’den şunları naklederek demiştir ki: “Kur’anın hakaikinde im’an-ı nazar ettikten sonra, kendi kendine sorarak demiştir ki: Acaba bu günkü medenî alem, İslâmiyet dairesinde tekemmül edebilmesi mümkün mü-dür? Yine kendine cevap vererek demiştir ki: Evet... belki de şimdi muhakkikler bir cihette onun dairesinden istifade ediyorlar.”

Sonra nâkil Karlayl demişki: “Vaktaki Kur’an-ı Kerim’in hakikatları tulu’eyledi; bir ateş-i cevval kesilip, sair dinleri yuttu, yokeyledi. Çünki, evet bu onun hakkı idi. Zira Nasara’nın safsatalarından ve Yahudilerin hurafelerinden bir şey elde edilemez.”

Demek ki; bu feylesof, Kur’an’ın

Yükleniyor...