halet ve vaziyetten zahir olmuş olan şudur ki; İslâmiyet nev’-i beşerin din-i fıtrîsidir... Ve o din bilâ şek ve katiyyen hak dinidir. Bu sebeptendirki; İslâm dini bazı inkilablar ve taarruzlarla inceleşmiş olsa da, kapmuyor ve kopmıyacaktır. Evet, acaba görmezmisinki; şeriat-i İslâmiyenin binler mesailinden sadece şu ikisi olan: “Hürmet-i riba ve vucûb-u zekât” gibi mesaili, beşerin ictimaî heyetinde, nasıl öldürücü zehirlerlerin şâfî birer tiryakıdırlar.

Şimdi, eğer sen şu dört nükteleri “bu üç nokta”larla

{“Üç Noktaları” metinde 1. nokta, 2. nokta, 3. nokta diye ta’yin edilmiş değildir. belki, hem, hem diye olan başlıklarla ifa edilmiştir. –Mütercim–}

birlikte bildin ve anladınsa, şunu da bilki: Muhammed-i Haşimî (A.S.M.) okur ve yazarlığı olmıyan ümmî bir zat olduğu halde; ve zahirî bir kuvvet ve saltanata da mâlik ve sahib değilken; ve ne kendisinin, nede geçmiş ecdadının bir saltanat ve hâkimiyetleri olmamasıyla birlikte, hem saltanat ve hakimiyete de bir meyil ve iştihası da olmadığı halde; kalbinin bütün vusûk ve itmi’naniyle inanarak; son derece tehlikeli bir mevki’de ve pek azim ve mühim bir makamda, çok büyük bir işe teşebbbüs eyledi; neticesinde fikirlere galebe ederek, ruhlara kendini ve davasını sevdirirek, tabiat ve huylara tasallut eyliyerek, yani hükm ederek üstün gelmiştir. Hem bulunduğu bölge insanlarının; ünsiyet edilmiş, yerleşmiş ve müstemir bir hale gelmiş pek çok vahşî adet ve ahlaklarını kökünden söküp attıktan sonra; yerlerine son derece muhkem ve kuvvetli, adeta et ve kanlarına karışmışcasına olan yüksek ahlak ve güzel adetlerin fidanlarını ekmiş, dikmiştir.

Hem vahşetin zaviylerinde (köşelerinde) yaşayan o insanların adeta ölmüş, sönmüş olan kalblerindeki katı kasavet ve merhametsizliklerini; gayet rakik, ince hissiyatla mübadele ile değişmiş, insaniyetlerinin asıl olan cevherlerini izhar eylemiştir... Sonra o kavmı, vahşet ve bedevîliğin zaviyesinin, kuytu köşesinden çıkartıp, medeniyetin (hakikî medeniyetin) zirvesine terakki etttirdikten sonra, onları o asrın, zamanın ve o alemin insanlarına muallimler kılmıştır. Hem o kavme öyle bir devlet te’ssis ettirdiki; Asa-yı Musa gibi diğer devletleri yuttu ve bitirdi. Evet, İslâmiyet zühûra başladığında; bir şule-i cevvale, ya da dünyayı aydınlatan ve ışıklandıran bir nur-ü nevvar gibi birden zülüm ve fesadın rabıtalarını yaktı, yıktı, kül eyledi... Ve defaten meydana gelen o devletin serîr-i

Yükleniyor...