doğru yükselmede olduğu halde; ey hakikatın bedahetine karşı inad gösteren efendi! Gel, yüz tane en mükemmel feylesoflardan şeç, al ve Ceziret-ül Araba götür. Orada yüz sene durmadan çalışsınlar; acaba Muhammed-i Arabî Aleyhissalatü Vesselamın kendi zamanına nisbeten yaptığının, gerçekleştirdiğinin yüzden bir cüzünü bile yapabilecekler midir?!. Kella! İşte mademki yapamazlar ve yapamıyacaklardır. O halde, şu gösterdiğin inadının akibetinden korkmalı ve çekinmelisin!..
Evet, bu mezkûr halet, (Nebiyy-i Ümmînin (A.S.M.) kendi yaşadığı zamanına göre, Ceziret-ül Arabdaki bedevî insanların içinde husûle getirmiş olduğu büyük inkılaplar haleti) mutlaka ve hiç süphesiz adetin harikasıdır.. ve olsa olsa, ancak Hazret-i Muhammed’in mu’cizelerinden birisidir.
Hem yine bilmiş ol ki: Her kim tevfik (müvaffakiyet) isterse, Adâtullah olan kâinat nizamiyle beraber saf-beste olsun, saflarına dahil olsun... Ve fıtrat kanunlarıyla muarefe ve tanışma içine girsin.. ve âlem heyetinin ictimaî rabıtılarının cemaatıyla münasebet kursun. Yani, muvaffak olabilmek için bu noktalara riayet eylesin.. Ve riayet etmek ona lâzım, belki vâcibtir. Aksi halde, fıtrat kanunları ve nizam-i kâinat, muvaffakiyetsizlik cevabiyle onu susturacaktır.
Hem yine, heyet-i ictimaiyede bir meslek ittihazeden ve ona göre hareketeden adama; umumî cereyana, akıntı tarafına ters ve muhalif vaziyet almaması şart ve lazımdır. Yoksa, beline yüklemiş olduğu o mesleğin çark ve dolabını sırtından uçuracak, elinden yere düşüp zayi olacaktır. Demek ki cereyan-ı umumîde Muhammed-i Arabî Aleyhissalatü Vesselam gibi, tevfik ve müvaffakiyetin müsaade ve müzaheretine mazhar olmuş kimselerin hakka mütemessik olduklarını isbateyler.
İşte sen eğer bu nokrayı da anladı isen; şu uzun asırlarda, büyük musademeler ve acib inkılaplar vukua gelmiş olmalarıyla beraber, şeriatin hakaikında bir teemmül eyle de bak! Göreceksin; o şeriat daima ve her zaman fıtrat kanunlarındaki müvazeneyi ve ictimaiyyatın rabıtalarını muhafaza etmiş ve etmektedir. Halbuki, o muvazeneler, rabıtalar o kadar incedirlerki; en müdakkik akıllarada nazlanıp görünemedikleri halde, Şeriat-i İslâmiye onlarla kemal-i münasabet içinde ve onların safları içerisidedir. Hatta zaman uzadıkça, yani asırlar geçtikçe; şeriat-ı garra ile kâinat nizamı arasındaki ittisal dahada çok tezahür etmektedir. İşte bu
Evet, bu mezkûr halet, (Nebiyy-i Ümmînin (A.S.M.) kendi yaşadığı zamanına göre, Ceziret-ül Arabdaki bedevî insanların içinde husûle getirmiş olduğu büyük inkılaplar haleti) mutlaka ve hiç süphesiz adetin harikasıdır.. ve olsa olsa, ancak Hazret-i Muhammed’in mu’cizelerinden birisidir.
Hem yine bilmiş ol ki: Her kim tevfik (müvaffakiyet) isterse, Adâtullah olan kâinat nizamiyle beraber saf-beste olsun, saflarına dahil olsun... Ve fıtrat kanunlarıyla muarefe ve tanışma içine girsin.. ve âlem heyetinin ictimaî rabıtılarının cemaatıyla münasebet kursun. Yani, muvaffak olabilmek için bu noktalara riayet eylesin.. Ve riayet etmek ona lâzım, belki vâcibtir. Aksi halde, fıtrat kanunları ve nizam-i kâinat, muvaffakiyetsizlik cevabiyle onu susturacaktır.
Hem yine, heyet-i ictimaiyede bir meslek ittihazeden ve ona göre hareketeden adama; umumî cereyana, akıntı tarafına ters ve muhalif vaziyet almaması şart ve lazımdır. Yoksa, beline yüklemiş olduğu o mesleğin çark ve dolabını sırtından uçuracak, elinden yere düşüp zayi olacaktır. Demek ki cereyan-ı umumîde Muhammed-i Arabî Aleyhissalatü Vesselam gibi, tevfik ve müvaffakiyetin müsaade ve müzaheretine mazhar olmuş kimselerin hakka mütemessik olduklarını isbateyler.
İşte sen eğer bu nokrayı da anladı isen; şu uzun asırlarda, büyük musademeler ve acib inkılaplar vukua gelmiş olmalarıyla beraber, şeriatin hakaikında bir teemmül eyle de bak! Göreceksin; o şeriat daima ve her zaman fıtrat kanunlarındaki müvazeneyi ve ictimaiyyatın rabıtalarını muhafaza etmiş ve etmektedir. Halbuki, o muvazeneler, rabıtalar o kadar incedirlerki; en müdakkik akıllarada nazlanıp görünemedikleri halde, Şeriat-i İslâmiye onlarla kemal-i münasabet içinde ve onların safları içerisidedir. Hatta zaman uzadıkça, yani asırlar geçtikçe; şeriat-ı garra ile kâinat nizamı arasındaki ittisal dahada çok tezahür etmektedir. İşte bu
Yükleniyor...