ettiren ve (bilkuvve mevcud) ahlakları ikaz eyliyen ve harekete geçiren ve gizlilikte kalmış hasletleri izhar eyliyen; ve insanlık cevherlerini feverana getiren ve insaniyete mahsus natıkiyyetin kıymet ve değerlerini meydana çıkaran bir Zatın, (A.S.M.) elbette ve hiç şüphesiz olarak bu işleri hakikatın şua’ından muktebestir ve harikûladeliklerindendir. Evet, ma’sum kız çocuğunu diri diri kabre koyarken hiçbir teellüm ve teessür duymayacak kadar kalb kasaveti taşıyan bir şahsı, vahşet’in en merhametsiz olan bu seviyesinde gördüğün; ve bir gün sonra aynı şahıs gelir, meşale-i hidayet olan Zat-ı Risaletin önünde müslüman olduktan sonra, artık karınca gibi hayvanata karşı bile acıma ve merhamet hissini taşıyarak, ayağıyla basmaktan çekindiğini ve tek bir hayvanın elemiyle dahi müteellim olduğunu müşahede ediyorsun. Şimdi gel, Allah için söyle; şu meydanda olan ve gözle görülen ve açıkca bilinen bu inkılab, hiçbir maddî adet ve kanuna intıbak ettirilmesine imkan varmıdır?!.
Şimdi ey arkadaş! Sen bu nükteleri bildi isen; başka bir noktayada teemmül edip bak, şöyle ki: Âlemin tarihi şâhittir; ferid bir dahî, ancak umumî isti’daddan birisini inkişaf ettirmeye muvaffak olmuş ve olabilir.. Ve yalnız umumî olan bir hasleti ikaz ettirebilmiştir.. Ve yalnız tek bir hiss-i umumînin inkişafına sebeb olabilmiştir. Evet, böylesi umumî hisleri uykudan uyandıramazsa; muhterem ve celaletli bir zat olsada, bütün çalışmaları boşa gider ve muvakkat kalır. Hem yine tarih bize bildiriyorki; insanların en büyükleri dahi ancak şu umumî hislerden birini, ikisini veya üçünü ikazetmeye muvaffak olabilmiş. Mesela: Milli hamiyet hissi, uhuvvet hissi, muhabbet hissi ve hürriyet hissi gibi umumî hisler...
Şimdi acaba böyle mestûr, örtülü ve gizli olan binler hissiyatı uyandıran ve o geniş sahra olan Ceziret-ül Arabta yayılmış bedevî bir kavimde bunların inkişaflarını birden fevvare kılan, yani birden bire fışkırırcasına çabuk inikşaf ettiren şu zatın şu işleri harikuladeden değilmidir? Evet bu, ancak şems-i hakikatın nevvar ziyasından olabilir.
İşte ey arkadaş! Şu mezkûr noktayı aklına alamıyanın, biz Cezüret-ül Arabı onun gözüne sokacağız. Evet, on üç
{ İşarat-ül İ’caz eseri hicri 1332 de telif edildiği için, “on üç asır” diye ifade edilmiş. Şimdi ise, takvim 1424 tür.. Ve on dört asır dan sonra olmuş olur. –Mütercim–}
asırdan sonra, Ceziret-ül Arab ortada.. ve beşerin medenileşme terakkisi basamaklarında yukarıya
Şimdi ey arkadaş! Sen bu nükteleri bildi isen; başka bir noktayada teemmül edip bak, şöyle ki: Âlemin tarihi şâhittir; ferid bir dahî, ancak umumî isti’daddan birisini inkişaf ettirmeye muvaffak olmuş ve olabilir.. Ve yalnız umumî olan bir hasleti ikaz ettirebilmiştir.. Ve yalnız tek bir hiss-i umumînin inkişafına sebeb olabilmiştir. Evet, böylesi umumî hisleri uykudan uyandıramazsa; muhterem ve celaletli bir zat olsada, bütün çalışmaları boşa gider ve muvakkat kalır. Hem yine tarih bize bildiriyorki; insanların en büyükleri dahi ancak şu umumî hislerden birini, ikisini veya üçünü ikazetmeye muvaffak olabilmiş. Mesela: Milli hamiyet hissi, uhuvvet hissi, muhabbet hissi ve hürriyet hissi gibi umumî hisler...
Şimdi acaba böyle mestûr, örtülü ve gizli olan binler hissiyatı uyandıran ve o geniş sahra olan Ceziret-ül Arabta yayılmış bedevî bir kavimde bunların inkişaflarını birden fevvare kılan, yani birden bire fışkırırcasına çabuk inikşaf ettiren şu zatın şu işleri harikuladeden değilmidir? Evet bu, ancak şems-i hakikatın nevvar ziyasından olabilir.
İşte ey arkadaş! Şu mezkûr noktayı aklına alamıyanın, biz Cezüret-ül Arabı onun gözüne sokacağız. Evet, on üç
{ İşarat-ül İ’caz eseri hicri 1332 de telif edildiği için, “on üç asır” diye ifade edilmiş. Şimdi ise, takvim 1424 tür.. Ve on dört asır dan sonra olmuş olur. –Mütercim–}
asırdan sonra, Ceziret-ül Arab ortada.. ve beşerin medenileşme terakkisi basamaklarında yukarıya
Yükleniyor...