İkinci Nükte: Devlet mefhumu bir şahs-ı manevîdir. (Yani onun gibidir.) teşekkülüde, çocuğun yavaş yavaş büyümesi gibi tedricîdir. Ve eski yerleşik devlete galebesi için belli bir mühlet ister. Çünkü, uzun zaman geçirerek yerleşmiş, ömür sürmüş bir devletin hüküm ve kaideleri; milleti için sabit bir tabiat gibi olmuştur.
Şimdi acaba Hazret-i Muhammed’in (A.S.M.) defaten teşkil eylediği hükümet-i azimesi, devletlerin teşekkül adetine göre harika sayılmayacak mıdır?!. Evet, onun kurduğu büyük devleti ve azim hükümeti, terakkînin nihayet hududuna ulaşmaya müheyya olup, âlî ve ebedî esasları mütezammindir. Hemde büyük devlete def’aten gibi bir zamanda galebe çalmasıyla beraber, hâkimiyeti sadece zahirî bir cebr ve korkutmak suretiyle husula gelen esasa bina edip devamettirmiş değildir. Belki hem zahiren ve hemde batınan; ve hem maddeten ve manen ruh, kalb ve akıllara kabul ettirerek devamettirmiştir.
Üçüncü Nükte: Kahr ve cebr ile, zahirî bir tahakküm, sathî bir tasallut (kısa bir zaman için) mümkün olabilir. Lâkin fikirlere galebe çalmak ve ruhların tâ içine kadar helavetini ilka eyliyerek te’sir ettirmek; ve vicdanlar üzerinde daima hâkimiyeti muhafaza eylemekle beraber tabiat ve huylara tasallut ederek yerleşmek, ancak ve ancak harikuladelerden olabilir. O ise, ancak peygamberliğin mümtaz bir hassasıdır.
Dördüncü Nükte: Efkar-ı umumîyenin tedvir ve irşadı için; terhib ve terğib, tahvif ve teklif hileleriyle olan tesirler cüzî, sathî ve muvakkat olup az ve muayyen bir zamanda muhakeme-i akliyeyi ve düşünce melekesini belki kapatabilir. Lâkin irşadı ile kalblerin a’makına nüfûz eden, ince hisleri heyecana getiren ve istidadların tomurcuklarını inkişaf
Yükleniyor...