Amma

فَاَخْرَجَ

nin başındaki

ف

ise, ki mühletsiz, beklemeksizin hemen ta’kib etme edatı olan bir harftır. Halbuki burada suyun nüzülü ise

فَاَخْرَجَ

nin ifadettiği meyve ve semerelerin yerden çıkarılması arasında uzun bir mühlet, bir mesafe vardır. (Yani ayette

وَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَاَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ

ilh.. Suyu semadan indirdirerek, o su ile meyve ve semereleri yerden çıkarmıştır.) der. İşte:

مَاءً

ile

فَاَخْرَجَ

ortasındaki

ف

mühletsizlik içinde hemen onu takib işaretini vermektedir. Bunun sırrı ise:

فَاهْتَزَّتِ الْاَرْضُ وَ رَبَتْ وَ اَخْضَرَّتْ وَ اَنْبَتَتْ مِنْ كُلِّ زَوْجٍ بَه۪يجٍ

زَوْجٍ بَه۪يجٍ

nin mukadder olarak bulunan cümlesi başında gelen

ف

ye telvih etmek içindir. Ayet iktıbası olan üstteki Arapça cümlenin meali şöyledirki: “Semadan suyu indirdi. Arkasında toprak, kimyevî bir ihtizaz içerisinde harekete gelerek kabardı. Sonra nebatatın yaprak ve renkleriyle yeşillendi, göğerdi... Ve meserret-bahş olan umum nebatat ezvacından bitki çeşitlerini doğurmaya başladı. Arkasından da meyve ve semereleri çıkarttı.”

Amma

اَخْرَجَ

yi zamire nisbet eylemesinde ise, (yani

اَخْرَجَهُ اللّٰهُ

demeyip, belki zamir ile “çıkardı” diye nisbet eylemesinde) şöyle işaret verir ki; meyve ve semerelerin hurûc ve çıkışları, kendiliğinden bir doğurma ve terekküb (toplanıp birleşme) değildir. Belki ancak Sani-i Hakim, onların maddî maddelerinde bulunmayan bir çok sıfat ve hâsiyetlerle inşaediyor ve bir terkib ve tanzim içerisinde meydan-ı vücuda çıkarıyor.

Yükleniyor...