şöyle bir tenbihi veriyor ki: arz ve toprak bir evin sahası ve arsası gibi bast edilip yayılmıştır. Ondaki enva’-i nebatat ve hayvanat dünya evinin esasatı

{ Buradaki esasat, Arapça

اَثَاثَاتُ

dır ki, levazımat demektir. –Mütercim–}


, yani levazımatı gibi bir kasd ve bir hikmetle yerli yerince konulmuşlardır.

Hem yine bu kelime îma etmektedir ki: arz ve toprak, bir kasd ve bir hikmetle; ayaklar onun üstünde duramıyacağı derecede sıvı bir mayi’ hali ile –altun dahi olmuş olsaydı bile– istifadeye, ziraata elverişli olmayan şiddetli bir sertlik mabeyninde bırakılmıştır ki, abes bir şey olmuş olmasın. İşte bu iki hal arasında bulunan toprağın mevcut hali itibariyle, ayetin

فِرَاشًا

kelimesi lisan’ı mâna ile der ki; o vaziyet, bir Hakîm-i Rahimin tahsisi, ca’lı ve kasdiyledir.

Amma

وَالسَّمَاءَ بِنَاءً

cümlesi ise, işaret ediyor ki; Cenab-ı Hak Tealâ vaktaki semayı size bir tavan ve hem bina olarak yarattığında; semadaki yıldızlar ise, o binanızda sizin için lambalar, kandiller halını almışlardır. Öylesi ise; o lambalar, semavatın ayrı ayrı yerlerine tefrik edilip, başka başka menzillerine yayılmalarında her hangi bir tesadüf tevehhüm edilemez, edilmemeli. Nasılki yeryüzünün sathine ve içine serilip dağılan çeşitli maden ve cevherlerin vaziyetinde de her hangi bir tesadüfün tevehhümüne yer olmadığı gibi..

Ey aziz bilmiş olki: Bu ayette, (tahlil ve tefsirinde olduğumuz ayette) pek acib ve çok ince ve gayet kıymettar bir sırra bakan bir işaret, remz ve îma bulunmaktadır. Şöyle ki:

48- Eğer desen: İnsan kendi Küre-i Arzına, dünyasına nisbeten bir zerredir. Umum kâinata nisbeten onun şu arzı da bir zerre gibidir. Ve keza insanın –istifade cihetinde– bir ferdi, kendi nev’ine göre, büyük ve âlî dünya evinden bir zerre gibidir. Onun nev’ide, sair şerik ve ortaklarının hadsiz efradlara malik olan nev’ilerine nisbeten ancak bir zerre gibidir. Hem beşerin şu dünya hanesindeki istifadesi, bu evin pek çok faide ve ğayelerine nisbeten yine bir zerre kadardır. Hem şu dünya evinin akıllarla

Yükleniyor...