acıyarak korundurmadır. Buna göre, burada
لَعَلَّ
ile ifade edilen reca ve ümid hali, elbette Cenab-ı Hak hakkında hakikat olarak muhaldir. Öyle ise, burada bil-farz ya mütekellim hakkında düşünülür.. o takdirde ise, yalnız itibarî mânâsıyledir. Ya da, muhatabın hali itibariyledir.. Veyahut, ona,
لَعَلَّد
mânâsına) bakanlar, müşahede edenler ve onu işitenler itibariyledir.
Şimdi bu
لَعَلَّ
harfı, eğer mütekellim olan Cenab-ı Hak hakkında itibarî mânâsıyla düşünülürse, temsilli bir istiare olmuş olur. Evet, nasılki bir zat, bir şahsı hizmet edebilecek sebep ve vesileleri ile techiz etse, elbette örfen ondan beklenilecek hizmetleri ümid ediyor demektir.Aynen bunun gibi; Cenab-ı Hak Teala’daki, beşerî, kemâlin her türlüsünü edebilecek isti’dadiyle ve emanet-i kübranın teklifini yüklenebilecek bir kabiliyetle ve ayrıca cüz-ü ihtiyarî hürriyetiyle techiz eylemiştir. Öyle ise, istiareli temsildeki hizmetlerin sebep ve vesiyleleriyle techiz edilmiş şahıstan o hizmetler beklenildiği gibi; beşerin de mezkûr tarzdaki yaradılışının hikmet ve gayesiyle yalnız “takva” olduğuna işarettir. Hem remz ediyor ki; ibadetin neticesi, gayesi de bu takva mertebesine ulaşmaktır. Hem yine ima ederki: Takva mertebesi bütün mertebelerin en büyüğüdür.
Ve keza, padişahların kendi raiyetlerini tama’landırma ile hizmetlere sevkettikleri gibi, bir tama’landırma üslûbunada telmih ediyor. Aynı zamanda, kat’î olarak yerine
getirilerek ifa edilecek va’din makam ve mevziinede bir remizdir.
Amma
لَعَلَّ
(olaki) kelimesi, muhatap itibarıyla ele alındığında; mukadder ma’nasıyla şöyle olur: “Hal ve vaziyetiniz itibarıyla, müsaid ve müstaid olduğunuz takva mertebesine ulaşmayı ümidederek; Havf ve Reca müvazenesi ortasında bulunarak ibadet ediniz!” İşte bu itibar ile mukadderliği düşünülürse, işareti şöyle olabilirki; insan kendi yaptığı ibadete itimad edip bel bağlamaması lazımdır. Hem onda şöyle bir îma dahi bulunmaktadırki; insanın yaptığı mevcud ibadetle iktifa etmemesi
لَعَلَّ
ile ifade edilen reca ve ümid hali, elbette Cenab-ı Hak hakkında hakikat olarak muhaldir. Öyle ise, burada bil-farz ya mütekellim hakkında düşünülür.. o takdirde ise, yalnız itibarî mânâsıyledir. Ya da, muhatabın hali itibariyledir.. Veyahut, ona,
لَعَلَّد
mânâsına) bakanlar, müşahede edenler ve onu işitenler itibariyledir.
Şimdi bu
لَعَلَّ
harfı, eğer mütekellim olan Cenab-ı Hak hakkında itibarî mânâsıyla düşünülürse, temsilli bir istiare olmuş olur. Evet, nasılki bir zat, bir şahsı hizmet edebilecek sebep ve vesileleri ile techiz etse, elbette örfen ondan beklenilecek hizmetleri ümid ediyor demektir.Aynen bunun gibi; Cenab-ı Hak Teala’daki, beşerî, kemâlin her türlüsünü edebilecek isti’dadiyle ve emanet-i kübranın teklifini yüklenebilecek bir kabiliyetle ve ayrıca cüz-ü ihtiyarî hürriyetiyle techiz eylemiştir. Öyle ise, istiareli temsildeki hizmetlerin sebep ve vesiyleleriyle techiz edilmiş şahıstan o hizmetler beklenildiği gibi; beşerin de mezkûr tarzdaki yaradılışının hikmet ve gayesiyle yalnız “takva” olduğuna işarettir. Hem remz ediyor ki; ibadetin neticesi, gayesi de bu takva mertebesine ulaşmaktır. Hem yine ima ederki: Takva mertebesi bütün mertebelerin en büyüğüdür.
Ve keza, padişahların kendi raiyetlerini tama’landırma ile hizmetlere sevkettikleri gibi, bir tama’landırma üslûbunada telmih ediyor. Aynı zamanda, kat’î olarak yerine
getirilerek ifa edilecek va’din makam ve mevziinede bir remizdir.
Amma
لَعَلَّ
(olaki) kelimesi, muhatap itibarıyla ele alındığında; mukadder ma’nasıyla şöyle olur: “Hal ve vaziyetiniz itibarıyla, müsaid ve müstaid olduğunuz takva mertebesine ulaşmayı ümidederek; Havf ve Reca müvazenesi ortasında bulunarak ibadet ediniz!” İşte bu itibar ile mukadderliği düşünülürse, işareti şöyle olabilirki; insan kendi yaptığı ibadete itimad edip bel bağlamaması lazımdır. Hem onda şöyle bir îma dahi bulunmaktadırki; insanın yaptığı mevcud ibadetle iktifa etmemesi
Yükleniyor...