hususiyle edilmiştir. Öyle ise, insanın yapacağı bir kusur, mecmu-u kâinat hakkına bir tecavüz olmuş olur.

Sonra,

اَيُّ

de olan icmalda, bir cezalet vardır. Fakat

اَيُّ

den gelen kelimelerde ise, bir tafsil bulunmaktadır. (Seyda Molla Abdülmecid Efendi şu cümlenin tercümesini şöyle tefsirli yapmıştır:

تفطظق ترتح هزثزذ لۛلحصظ صتضجز فزث خصز زفشزي يزقخدتيز اَيُّ

النَّاسُ

kelimesini ona izafe etmesiyle bir tafsil olmuştur. Dolayısıla birincide icmalın cezaleti, ikincisinde tafsilinki vaki olmuştur.)

Amma

اَيُّهَا

deki

هَا

ise, muzafün-ileyh’in bir ıvazı, bir bedeli ve bir karşılığı olmakla beraber, (yani,

اَيُّ

den donra gelmesi lazım olan bir izafenin ıvazı, karşılığı olmakla beraber,)

يَا

ile hitab edilen hazirûnu tenbih edip uyardığına işarettir.

Amma

النَّاسُ

ise, vasfiye-i asliyenin telmihiyle; yani ki, insanın asli vasfı “nisyan” olduğu için; itabla, şiddet ve hiddetle ona yapılan hitaba bir işarettir. Yani ayet, insana müteveccihen yaptığı bu hitabiyla sanki diyor: “Ey insanlar! Nasıl olur da ezelî misakı (ezelde vermiş olduğumuz ahd ve peymanı) unutabiliyorsunuz!?. Hem

النَّاسُ

kelimesi, aynı zamanda, aslî vasfı ile mânâsında, insanın unutkanlık özür ve mezaretinede işaret etmektedir. Yani, diyorki: “Ey insanlar! Sizin yaptığınız kusur ve hatalar, bilerekten ve ciddî olmaktan değil, sehiv ve nisyandan gelmiş olmalıdır... Aksi takdirde?!.”

Yükleniyor...