İşte, bu gibi nüktelere binaen, hitab da bir birini te’kid etmeler ise, üstte bahsi geçmiş o cihetleri te’sis etmek içindir.
Amma @«< daki nida ise, çağırılan ve hitab edilen kimseler insanlar olduğundan, insanlar ise muhtelif derece ve tabakalarda bulunduğundan; yani, gafiller, gâibler, (hazır olmayanlar) sâkin olup ilgi duymayanlar, câhiller, başka şeylerle meşgul olanlar, mu’rizler, (yani haktan ve ibadetten yüz çevirenler) muhibbinler. Tâlibler, (istekliler) ve kâmiller gibi tabakalarda oldukları için, elbette bu nida; tenbih için olacaktır. Aynı zamanda bu nida, ihzar eylemek; ve muhatabları harekete getirmek; ve onları tarif etmek; ve hem onları tefriğ etmek (yani kötü huy ve seyyiattan boşaltmak) ve keza heyecanlandırmak ve teşvik etmek ve şevklerini arttırmak; ve şefkatlarını tahrik eylemek ve saire içindir. Demek,
يَا
ile yapılan nidada bütün bu sayılan mânâlarda murad olabilir. Amma makam yakınlık makamı olduğu halde
يَا
daki uzaklık, yani uzağa seslenme karakterliği ise; insanlara teklif edilmiş emanetin celalet ve azametine işarettir. Ve aynı zamanda kulluk derecesinin uluhiyyetin makam ve mertebesinden uzak olduğuna ima etmek (yani bu iki daire makam itibariyla ayrı ve farklı olduklarını irae eylemek) ve her birinin makamı, mahiyeten evsafı birbirinden uzak makamlardadır. Aynı zamanda bu
يَا
nidası, ibadetle mükellef olanların asırları, –ekseriyetle– hitabın zühûr ettiği zaman ve mahalliden uzaklığına remzeylediği gibi; beşerin şiddetli gafletinede (yani, hitab-ı İlahîden şiddetli gafletlerinden dolayı uzaklıklarına) telvih eylemektedir.
Amma
اَيُّ
ise, umumdan seçip ayırma tarzında bir tevessüm (vesimlenme) olduğu; yani onu nişanları ile tanıma ve hayır bekleme mevzu’u olması hasebiyle, remzediyor ki, yapılan hitab kâinatın umumunadır. Fakat insan, Emanet-i Kübrayı umum mevcudat adına farz-ı kifaye tarikiyle yüklendiği için, umumuna yapılmış olan hitab, insana
Amma @«< daki nida ise, çağırılan ve hitab edilen kimseler insanlar olduğundan, insanlar ise muhtelif derece ve tabakalarda bulunduğundan; yani, gafiller, gâibler, (hazır olmayanlar) sâkin olup ilgi duymayanlar, câhiller, başka şeylerle meşgul olanlar, mu’rizler, (yani haktan ve ibadetten yüz çevirenler) muhibbinler. Tâlibler, (istekliler) ve kâmiller gibi tabakalarda oldukları için, elbette bu nida; tenbih için olacaktır. Aynı zamanda bu nida, ihzar eylemek; ve muhatabları harekete getirmek; ve onları tarif etmek; ve hem onları tefriğ etmek (yani kötü huy ve seyyiattan boşaltmak) ve keza heyecanlandırmak ve teşvik etmek ve şevklerini arttırmak; ve şefkatlarını tahrik eylemek ve saire içindir. Demek,
يَا
ile yapılan nidada bütün bu sayılan mânâlarda murad olabilir. Amma makam yakınlık makamı olduğu halde
يَا
daki uzaklık, yani uzağa seslenme karakterliği ise; insanlara teklif edilmiş emanetin celalet ve azametine işarettir. Ve aynı zamanda kulluk derecesinin uluhiyyetin makam ve mertebesinden uzak olduğuna ima etmek (yani bu iki daire makam itibariyla ayrı ve farklı olduklarını irae eylemek) ve her birinin makamı, mahiyeten evsafı birbirinden uzak makamlardadır. Aynı zamanda bu
يَا
nidası, ibadetle mükellef olanların asırları, –ekseriyetle– hitabın zühûr ettiği zaman ve mahalliden uzaklığına remzeylediği gibi; beşerin şiddetli gafletinede (yani, hitab-ı İlahîden şiddetli gafletlerinden dolayı uzaklıklarına) telvih eylemektedir.
Amma
اَيُّ
ise, umumdan seçip ayırma tarzında bir tevessüm (vesimlenme) olduğu; yani onu nişanları ile tanıma ve hayır bekleme mevzu’u olması hasebiyle, remzediyor ki, yapılan hitab kâinatın umumunadır. Fakat insan, Emanet-i Kübrayı umum mevcudat adına farz-ı kifaye tarikiyle yüklendiği için, umumuna yapılmış olan hitab, insana
Yükleniyor...