irincisi: Beşerin yaradılışı; ibadeti yapabilecek, yerine getirebilecek isti’dadı üzerine halkedilmiş olması, cibilliyeti de takvaya kabiliyetli olmasıdır. Ta, beşerde öylesi bir isti’dada kabiliyetini müşahede edenler, ondan ibadeti yapacağını ümidedip beklesin, nasıl ki dişli, tırnaklı bir hayvan görüldüğünde, ondan iftiras ve parçalamayı beklemek gibi...
�kinci Nokta: Beşerin yaradılışından ve memur bulunduğu vazifelerinden ve ona müteveccih olduğu kemallerinden maksad ve gaye takvadır. Takva ise ibadetin kemalidir.
Keza,
لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
cümlesi ifade eyler ki: Sizin ey insanlar! yaradılışınız ve ondaki kemalinizden asıl maksad; ve isti’dadlarınızın ona göre hazırlanmışlığının gayesi, ancak takvadır.
Amma
جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ فِرَاشًا
cümlesi ise, Cenab-ı Vacib-ül Vucûdun varlığını isbat eden âfâkî delillerin en yakın olanına işaret ettiğine işarettir. (Yani ki; yer yüzünün bir sofra gibi serilip kurulmuş olmasıdır.) Hem yine bu cümle, o delillerin içinde sebeblere hakikî te’sir vermeyi reddettiğine bir remiz vardır. Zira, şirkin bir nev’ide sebeblere hakiki te’sir vermekdir. Yani: yeryüzünün tefriş edilip insanların istifadesine arzedilmiş olması elbetteki tabiatın değil, Allah’ın ca’liyledir. Yani; tasarruf-u Rububiyetiyledir.
Ammaö
وَالسَّمَاءَ بِنَاءً
zikrinin, yere yapışık bir tarzda; yani yeryüzünün tefriş zikrinden hemen sonra, semayı zikretmekle; âfakî delillerin basit ve sadesinin en yükseğine işaret etmek içindir.
Sonra,
وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً
kavliyle, mürekkebât ve mevalid’in (terkip edilmiş eşya ve unsurların) kendi Sani’lerinin vücuduna olan delalet vecihlerine işret etmektedir.
Hem sonra, üstte zikirleri geçen cümlelerin herbirisi, Vâcib-ül Vücud olan Hak Tealânın vücuduna, varlığına delalet ettikleri gibi; hepsi birden ve toptan onun vahdetine, birlik ve tekliğine telvih eylemektedir.
�kinci Nokta: Beşerin yaradılışından ve memur bulunduğu vazifelerinden ve ona müteveccih olduğu kemallerinden maksad ve gaye takvadır. Takva ise ibadetin kemalidir.
Keza,
لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
cümlesi ifade eyler ki: Sizin ey insanlar! yaradılışınız ve ondaki kemalinizden asıl maksad; ve isti’dadlarınızın ona göre hazırlanmışlığının gayesi, ancak takvadır.
Amma
جَعَلَ لَكُمُ الْاَرْضَ فِرَاشًا
cümlesi ise, Cenab-ı Vacib-ül Vucûdun varlığını isbat eden âfâkî delillerin en yakın olanına işaret ettiğine işarettir. (Yani ki; yer yüzünün bir sofra gibi serilip kurulmuş olmasıdır.) Hem yine bu cümle, o delillerin içinde sebeblere hakikî te’sir vermeyi reddettiğine bir remiz vardır. Zira, şirkin bir nev’ide sebeblere hakiki te’sir vermekdir. Yani: yeryüzünün tefriş edilip insanların istifadesine arzedilmiş olması elbetteki tabiatın değil, Allah’ın ca’liyledir. Yani; tasarruf-u Rububiyetiyledir.
Ammaö
وَالسَّمَاءَ بِنَاءً
zikrinin, yere yapışık bir tarzda; yani yeryüzünün tefriş zikrinden hemen sonra, semayı zikretmekle; âfakî delillerin basit ve sadesinin en yükseğine işaret etmek içindir.
Sonra,
وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً
kavliyle, mürekkebât ve mevalid’in (terkip edilmiş eşya ve unsurların) kendi Sani’lerinin vücuduna olan delalet vecihlerine işret etmektedir.
Hem sonra, üstte zikirleri geçen cümlelerin herbirisi, Vâcib-ül Vücud olan Hak Tealânın vücuduna, varlığına delalet ettikleri gibi; hepsi birden ve toptan onun vahdetine, birlik ve tekliğine telvih eylemektedir.
Yükleniyor...