Evet, görmez misin ki: “Her âlim, beyaz imame sahibidir.” sözünü ettiğimizde; ülema nev’inde –eğer intizam varsa– o nevideki kaidenin külliyetini doğrular. Buna göre; kâinata ait her bir fenn, kaidelerinin külliyeti sebebiyle; tam bir istikra ile kâmil ve şâmil bir nizamı netice veriyor. Aynı zamanda her bir fenn, mevcûdat silsilelerinin halkalarında salkımlar gibi asılı bulunan maslahatlar ve semerelere işaret eden ve inkılabat-ı ahvalin maatifinde, yani eğri-büğrülükleri ve ayrıntılı bölmelerinde gizlenmiş olan hikmetler ve faidelere telvih eden en nurlu birer bürhandırlar..ve fenlerde olan bu hal ise, Saniin kasd ve hikmetine şehadet eden bayrakları alıp mevcudatın en yüksek kulelerine dikip dalgalandırıyorlar. Böylece, her bir fenn evhamın şeytanlarını tard edip koğmada birer necm-i sakib gibidirler.

Eğer bu mevzu’da daha başka deliller istiyorsan; umumundan sarf-ı nazar, sadece şu gelen misale bak! İşte: vasıtasız gözle görülmiyen mikroskopik bir hayvanın küçücük sûreti, İlahî, dakik ve bedi’ bir makineyi müştemil bulunmaktadır.

İşte zatında ve sıfatında mümkin olan o mahluk, hakikî bir illet olmaksızın kendi başına elbette var olmuş değildir. Zira hem zatında, hem sıfat ve ahvalinde imkanlıdır. Mümkinlik hadisesi ise, terazinin iki kefesi gibi mütesaviy-üt tarafeyndir. Yani; ademi ve vucüdu itibarıyla her iki tarafı aynı seviyede eşittir. Şayet o mahluk kendi kendine illetsiz, mûcidsiz bir tereccühü bulmuş, vucuda çıkmışsa; o takdirde bu farazî iş ancak ademin cevfinde olabilir. Yani vucud sahasında öyle olması imkansızdır. Olsa olsa, ademistan diyarında farazî bir hayal olabilir. İş bu halde bütün ukalanın ittifakıyla; o canlı makinenin vucuda gelebilmesi için, mutlaka ve hiçbir çaresi yok, tercih edici bir illeti olması zarurîdir. O müreccih illet ise, katiyen muhaldırki, tabiî sebeblerden olmuş olsun. Zira o makine-i dakika içinde bulunan ince nizam, nihayet bir ilmi ve son derece kemalde bulunan bir şuûru iktiza eylerki; kendilerini onunla aldattıkları tabiî sebebleri içinde öylesi bir ilim ve şuurun varlığını tasavvur etmek her halde ve elbette imkansızdır, hem de muhalatın en çıkılmaz kısmıdır. Bunula beraber; “Esbab-ı Tabiiyeye” dedikleri şey; basit, kalil ve câmid bir nesne olup, herhangi bir mecraları taayyün etmiş değil.. hareket yönleri ve yollarıda hududlandırılıp tayin edilmiş değildir. Hal böyle olduğu halde binler imkanât yolları içinde mütereddid olarak, o imkanat yollarından her hangi birisinin önceliği evleviyeti de yoktur. O halde o şaşkın sebeb, nasıl ve nerede muayyen bir kanalda hareket

Yükleniyor...