irinci Vecih: İnsan, latif ve âcib bir mizac ile bütün hayvanattan mümtaz ve müstesna bir şekilde halk edilmiştir. İşte insandaki bu seçkin mizac; iyiyi seçmeye, en güzeli bulmaya ve pürüzsüz bir zineti aramaya; ve hem insanlığa layık bir maişet içinde yaşamaya ve bir kemal içinde hayat sürmeye fıtrî bir meyli netice vermiştir. Sonra bu meyillerden dolayı o insan, me’kel, melbes ve mesken gibi (yiyecek, giyecek ve içinde oturup yaşayacak) hacetlerini tahsil etmeye ve bir çok sanayi’ ile bunları güzelleştirmeye ve düzenlemeye muhtaç bulunmaktadır. Lakin bu insanın, tek başiyle bütün bu hacetlerin tedariki için gücü, iktidarı kafi gelmemektedir. Bunun için, kendi ebnay-ı cinsi olan insan cemaatları içine girmeye ve onlarla beraber yaşamaya muhtaçtır. Taki kendisi de onların çalışmalarına ortak olup, karşılıklı yardımlaşsın. Sonra da birbiriyle semere-i saylerini mubadele etsinler. Fakat vaktaki Sani-i Hakîm beşerin cüz-i ihtiyarisi zenbereğiyle terakkilerini temin etmek hikmeti iktizasıyla; “şeheviyye, gadabiyye ve akliyye” kuvvelerine –hayvanların kuvvelerinde yapılmış olan tahdid misillü– fıtri bir hadd koyarak tahdid etmemiş olduğundan; beşerin içtimaî hayatlarında inhimak ve tecavüzler hasıl olmuştur. Yani insanda kendi nefsine fazla düşkünlük ve başkasının hukukına tecavüzler baş göstermiştir. Sonra insandaki bu kuvvelerin adem-i tahdidleri sırrıyla; inhimâk ve tecavüzlere müheyya olmalarından dolayı, insan cemaatleri sa’ylerinin semerelerini mübadelede ve alışveriş muamelelerinde Adalete muhtaç kalmışlardır. Lakin herkesin tek başına adaletin idrâkinde aklı kâfi gelmediğinden; neviler ve cemaatler olarak akl-i umumînin istifade edebileceği bir tarz da adaleti bulmak hususunda bir akl-ı küllîye muhtaç kalmışlardır. İşte bu akl-i küllî ise, ancak bir küllî kanun olabilir. Bu küllî kanun da ancak Şeriat-ı Garra olabilir.

Sonra; bu şeriat’ın te’sir ve cereyanını muhafaza edebilmek için, bir mukanninin (kanun vaz’edicinin) ve bir sahib ve mübelliğin ve bir merciin bulunması gerekmektedir. İşte oda ancak Peygamber Aleyhisselamdır. Sonra Peygamber dahi, zahir ve batınlarda, akıllar ve tabiatlarda hakimiyyetini idame etmek için; maddeten ve ma’nen, sîreten ve sureten yaradılış ve fıtratça ve ahlâkça bir imtiyaz ve üstünlüğe ihtiyacı vardır. Keza o Peygamberin kendisi ile, mülkün mâliki ve âlemin sahibi arasında mevcud olan münasebetin kuvvet ve muhkemliğini gösteren bir delile de ihtiyacı vardır. İşte o delil ise, mu’cizelerdir. Ve sonra emirlere karşı itaatları te’sis etmek ve nehyhlerden ictinabı temin eylemek için, zihinlerde Sani’in ve mülk sahibinin (yani Allahü Tealanın)

Yükleniyor...