Amma
وَاِذَا
daki (vav) ise; tesirini şiddetlendirmek için, ziyanın parlayıp sönmesi ile musibetin yenilendiğine işarettir. Fakat
كُلَّمَٓ
nın aksine olarak
اِذَا
daki (mânâ itibariyle) ihmal, mehil verme, tanıma ve cüzîlik ise, onların musibetten şiddetli nefretleri yüzünden adeta şaşkınlaşıp körleşerek fırsat anını kollama içerisinde dalmış ve batmışken, birden bire bir zulmet onları yakalayı verdiğine işaret eder.
Amma
اَظْلَمَ
fiilini berk’e, (şimşeğe) isnad eylemesinde ise; ve her tarafı gündüz gibi aydınlatan ziyanın akabinde gelen karanlığın daha çok şidetli olduğuna işaretle beraber îma ederki: Musibete uğramış olan şahsın hayali, vaktaki şimşeğin karanlığı tard edip kovduğunu, fakat sonra tekrar yerine zulmetin dolduğunu gördüğünde şu sönüp giden ziya’ Kendi yerine miras olarak simsiyah bir duhanı bırakarak gitti tahayyül eyler.
Amma zarara telvih edip göz önüne koyan
عَلَيْهِمْ
ün zikri de işaret veriyor ki; o karartma, zulmetlendirme bir tesadüf işi değil, belki işledikleri amellerinin bir cezasıdır. Hem remz ediyor ki; musibetin dehşetine kapılmış olan o şahıs, fezayı ve her tarafı doldurmuş ve kaplamış olan o karanlığı, bütün eşya arasından sanki hususiyle şu küçük zelil insan kasdederek hedef seçmişte hassaten ona zarar iras etmek için hucüma geçmiştir tahayyul etmektedir.
Ve amma ayet,
سَكَنوُا
yerine
قَامُوا
demesi işarettir ki; onlar o musibet yüzünden kurtulma çarelerine karşı şiddetli bir surette teşebbüse geçmek istemelerinden dolayı, rukua eğilmişlerin hali gibi tekavvus etmiş, belleri bükülmüştür. Nitekim işine ciddi yapışan kimselerin şe’ni de öyle eğilmedir.
---------------(((---------------
وَاِذَا
daki (vav) ise; tesirini şiddetlendirmek için, ziyanın parlayıp sönmesi ile musibetin yenilendiğine işarettir. Fakat
كُلَّمَٓ
nın aksine olarak
اِذَا
daki (mânâ itibariyle) ihmal, mehil verme, tanıma ve cüzîlik ise, onların musibetten şiddetli nefretleri yüzünden adeta şaşkınlaşıp körleşerek fırsat anını kollama içerisinde dalmış ve batmışken, birden bire bir zulmet onları yakalayı verdiğine işaret eder.
Amma
اَظْلَمَ
fiilini berk’e, (şimşeğe) isnad eylemesinde ise; ve her tarafı gündüz gibi aydınlatan ziyanın akabinde gelen karanlığın daha çok şidetli olduğuna işaretle beraber îma ederki: Musibete uğramış olan şahsın hayali, vaktaki şimşeğin karanlığı tard edip kovduğunu, fakat sonra tekrar yerine zulmetin dolduğunu gördüğünde şu sönüp giden ziya’ Kendi yerine miras olarak simsiyah bir duhanı bırakarak gitti tahayyül eyler.
Amma zarara telvih edip göz önüne koyan
عَلَيْهِمْ
ün zikri de işaret veriyor ki; o karartma, zulmetlendirme bir tesadüf işi değil, belki işledikleri amellerinin bir cezasıdır. Hem remz ediyor ki; musibetin dehşetine kapılmış olan o şahıs, fezayı ve her tarafı doldurmuş ve kaplamış olan o karanlığı, bütün eşya arasından sanki hususiyle şu küçük zelil insan kasdederek hedef seçmişte hassaten ona zarar iras etmek için hucüma geçmiştir tahayyul etmektedir.
Ve amma ayet,
سَكَنوُا
yerine
قَامُوا
demesi işarettir ki; onlar o musibet yüzünden kurtulma çarelerine karşı şiddetli bir surette teşebbüse geçmek istemelerinden dolayı, rukua eğilmişlerin hali gibi tekavvus etmiş, belleri bükülmüştür. Nitekim işine ciddi yapışan kimselerin şe’ni de öyle eğilmedir.
---------------(((---------------
Yükleniyor...