yere ulaşan yağmuru, “beş yüz senelik mesafeden geliyor” diye olan yersiz, asılsız inanışa dayanıyor ve dayandırıyorsun. Ki böylesi bir inanış ve itikadî herşeyin san’atını itkan üzere yapan hikmet-i İlahiyyeye zıdd ve muhalif iken…
---------------(((---------------
Amma ayetimizde
ف۪يهِ ظُلُمَاتٌ
cümlesinin heyetlerine gelince (ki bu cümle tehvile sevk edip korkutma işine bakmaktadır.) Bilmiş ol ki:
ف۪يهِ
nin takdimi (öne, başa alınması) şöyle işaret verir ki; musibete giriftar olmuş şahs-ı medhuşun hayalı ile o dehşetli halı istihzar eden sami’in hayalı şöyle tehayyül ve tevehhüm ederlerki; adeta bir çok gecelerin karanlıkları tamamiyle o gecenin (temsilde gösterilen gecenin) içine boşaltılmıştırda, kat kat karanlıklara boğulmuştur.
Amma
صَيِّبٍ
lafzı bir mazruf olduğu halde, zarfiyyet ile gösterilmesinde şöyle bir remzi verir ki; o musibetten dehşet alan şahıs zannederki; feza-yı alem baştanbaşa yağmur ile dolmuş bir havuzdur. Gece ise, yağmurun eczaları arasında kırılmış bölünmüş ve dağılmış bir mazruftur.
UFAK BİR İZAH
(Üstteki son paragraf şöyle açıklanabilir:
Ayet
اَوْكَصَيِّبٍ مِنَ السَّمَٓءِ ف۪يهِ ظُلُمَاتٌ
tabiriyle; “yahutta semadan gelen bir sayyib gibi olup içinde karanlıklar…bulunmaktadır” der. Sayyib kelimesi, yağmur demek olduğuna göre, zahirde olan hal, kendisi yani sayyib, gece karanlığı içindedir. Lakin ayet karanlığı yağmurun içinde göstermiş. İşte zarfiyet, mazrufiyet böyledir.
---------------(((---------------
Amma ayetimizde
ف۪يهِ ظُلُمَاتٌ
cümlesinin heyetlerine gelince (ki bu cümle tehvile sevk edip korkutma işine bakmaktadır.) Bilmiş ol ki:
ف۪يهِ
nin takdimi (öne, başa alınması) şöyle işaret verir ki; musibete giriftar olmuş şahs-ı medhuşun hayalı ile o dehşetli halı istihzar eden sami’in hayalı şöyle tehayyül ve tevehhüm ederlerki; adeta bir çok gecelerin karanlıkları tamamiyle o gecenin (temsilde gösterilen gecenin) içine boşaltılmıştırda, kat kat karanlıklara boğulmuştur.
Amma
صَيِّبٍ
lafzı bir mazruf olduğu halde, zarfiyyet ile gösterilmesinde şöyle bir remzi verir ki; o musibetten dehşet alan şahıs zannederki; feza-yı alem baştanbaşa yağmur ile dolmuş bir havuzdur. Gece ise, yağmurun eczaları arasında kırılmış bölünmüş ve dağılmış bir mazruftur.
UFAK BİR İZAH
(Üstteki son paragraf şöyle açıklanabilir:
Ayet
اَوْكَصَيِّبٍ مِنَ السَّمَٓءِ ف۪يهِ ظُلُمَاتٌ
tabiriyle; “yahutta semadan gelen bir sayyib gibi olup içinde karanlıklar…bulunmaktadır” der. Sayyib kelimesi, yağmur demek olduğuna göre, zahirde olan hal, kendisi yani sayyib, gece karanlığı içindedir. Lakin ayet karanlığı yağmurun içinde göstermiş. İşte zarfiyet, mazrufiyet böyledir.
Yükleniyor...