Mütercimin ufak bir tavzihi:
Şu gelen tavzihimizden sonra, az üstteki yağmur hadisesinin bir derece açıklaması yapılmış olmakla beraber; mukaddimelik bir tavzihide şöyle olabilir: yağmurun sema cânibinden geldiği bedihî olup, herkesce malum.. malumu ilam etmek ise, Kur’anın belağatına muvafık düşmez ve olmaz. Öyle ise, bir başka mâna kasdedilmiş olmalıdır ki, o da Hazreti Müellifin emrettiği gibi: “umumiileştirme ile mutlaklaştırma”dır. Bunun mânası da şöyle olabilir: Sema denince, onun yalnız gövdesi, yani atmosfer tabakasından sonra başlıyan esir zerrelerinin denizi olan bir sema murad değildir. belki cevv-i havayada ve atmosfer tabakasının alt kısmı olan cevv-i havanın her yerine de; ve Küre-i Arzın yuvarlaklığı vaziyetine göre onun her yanına ve her tarafına da sema denilir ve semadır. İşte yağmur ise, Küre-i Arzın her tarafını sarmış –hava küresi dahil – semanın her tarafında yağmur suyunun asıl maddesi olan müvellidül-ma’ ve müvellidül-humuza (hidrojen ve oksijen) maddesinin umumî ve mutlak olarak daima ve her yerde mevcud bulunduğunu ifade etmektir. Nasılki, kitabın metninde mevzu içinde misal için bilmünasebe getirilmiş olan
وَمَ مِنْ دَابَّةٍ فِي ْلَارْضِ وَ؟لا طَٓءِرٍ يَطِيرُ بِجَنَحَيْهِ
ayetinin meali: “Yerde hiçbir dabbe (ayaklarıyla yerde yürüyen hayvanlar) ve iki kanadıyla havada uçan hiçbir kuş yoktur ki...ilh” ifadesiyle yeryüzünde kanadsız ve ayaklarıyla yürüyen ne kadar hayvanlar varsa; ve iki kanadıyla uçan ne kadar kuşlar varsa hepisi... diyerek; yerde ve gökte, (yani havada) bütün hayvanat çeşitlerine tamim edip şumullendirmek içindir. Yoksa herkes bilirki, kanadı olamayan hayvanlar elbette yerde olur, kanadlı olan her türlü kuşlar da havada uçarlar.
–Mütercim–
İşte bazı müfessirlerin bu ayetteki
مِنَ السَّمَٓءِ
lafzından ve birde
وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓءِ مِنْ جِبَلٍ فِيهَ مِنْ بَرَدٍ
Nur/43) ayetindeki
السَّمَٓءِ
kelimesinden delil getirerek; yağmurun sema cirminden gövdesinden nüzül ettiğini iddia etmeleri hatta bazıları gök altında büyük bir denizin mevcudiyetini tehayyül etmeleri, ise; belağatın nazarı, bu gibi iddialara basılmış bir hakikat sikkesini, mührünü görememektedir. Belki olsa olsa,
Şu gelen tavzihimizden sonra, az üstteki yağmur hadisesinin bir derece açıklaması yapılmış olmakla beraber; mukaddimelik bir tavzihide şöyle olabilir: yağmurun sema cânibinden geldiği bedihî olup, herkesce malum.. malumu ilam etmek ise, Kur’anın belağatına muvafık düşmez ve olmaz. Öyle ise, bir başka mâna kasdedilmiş olmalıdır ki, o da Hazreti Müellifin emrettiği gibi: “umumiileştirme ile mutlaklaştırma”dır. Bunun mânası da şöyle olabilir: Sema denince, onun yalnız gövdesi, yani atmosfer tabakasından sonra başlıyan esir zerrelerinin denizi olan bir sema murad değildir. belki cevv-i havayada ve atmosfer tabakasının alt kısmı olan cevv-i havanın her yerine de; ve Küre-i Arzın yuvarlaklığı vaziyetine göre onun her yanına ve her tarafına da sema denilir ve semadır. İşte yağmur ise, Küre-i Arzın her tarafını sarmış –hava küresi dahil – semanın her tarafında yağmur suyunun asıl maddesi olan müvellidül-ma’ ve müvellidül-humuza (hidrojen ve oksijen) maddesinin umumî ve mutlak olarak daima ve her yerde mevcud bulunduğunu ifade etmektir. Nasılki, kitabın metninde mevzu içinde misal için bilmünasebe getirilmiş olan
وَمَ مِنْ دَابَّةٍ فِي ْلَارْضِ وَ؟لا طَٓءِرٍ يَطِيرُ بِجَنَحَيْهِ
ayetinin meali: “Yerde hiçbir dabbe (ayaklarıyla yerde yürüyen hayvanlar) ve iki kanadıyla havada uçan hiçbir kuş yoktur ki...ilh” ifadesiyle yeryüzünde kanadsız ve ayaklarıyla yürüyen ne kadar hayvanlar varsa; ve iki kanadıyla uçan ne kadar kuşlar varsa hepisi... diyerek; yerde ve gökte, (yani havada) bütün hayvanat çeşitlerine tamim edip şumullendirmek içindir. Yoksa herkes bilirki, kanadı olamayan hayvanlar elbette yerde olur, kanadlı olan her türlü kuşlar da havada uçarlar.
–Mütercim–
İşte bazı müfessirlerin bu ayetteki
مِنَ السَّمَٓءِ
lafzından ve birde
وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَٓءِ مِنْ جِبَلٍ فِيهَ مِنْ بَرَدٍ
Nur/43) ayetindeki
السَّمَٓءِ
kelimesinden delil getirerek; yağmurun sema cirminden gövdesinden nüzül ettiğini iddia etmeleri hatta bazıları gök altında büyük bir denizin mevcudiyetini tehayyül etmeleri, ise; belağatın nazarı, bu gibi iddialara basılmış bir hakikat sikkesini, mührünü görememektedir. Belki olsa olsa,
Yükleniyor...