Sonra vaktaki bu kıssa (yani, münafıkların halini tasvir eden temsilli kıssa ve hikaye) birkaç noktayı ihtiva eylemesiyle ve bu noktaların ayrıntılı bölmelerinde istidradî bir tarzda levhalanan kâinattaki Kudret-i İlahiyyeyi ve onun azim tasarrufunu göstermesi, hususiyle dinleyici olan kimsenin, bu noktaların lifleri ve ceplerinde bulunan ra’adın, berkın ve bulutun acaipliklerini tebai olarak tezekkür eylemesiyle; vicdanı hüşyar olan bu sami’in hakkıdır ki, bütün bunları ilan edip desin:

سُبْحَانَهُ مَٓا

تَجَلِّيَهَيْبَتِه۪ وَهٰذِهِ الْمُص۪يبَاتُُ تَجَلِّيَغَضَبِهِ



اَعْظَمَ قُدْرَةُمَنْ هٰذِهِ اْلكَاءِنَاتُ

sonra da:

وَهُوَ عَلٰي كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

diyerek, azamet ve kudretini tasdik edip ikrar etsin.

---------------(((---------------

Şimdi ayetin cümle cümle heyetlerinin nazm ve diziliş cihetine geçiyoruz.

İşte bilmiş ol ki:

اَوْكَصَيِّبٍ

deki

اَوْ

harfi, temsildekilerin halini temsil eden şahısların vaziyeti iki kısma ayrıldığına işaret eylediği gibi; iki temsil arasındaki (önceki ayetle bu ayetteki iki temsil) münasebetin tahkiki de olmakla beraber, iki temsilin arasıyla temsildekilere benzetilenin halı arasındaki münasebete de remzetmektedir. Ve aynı zamanda şu müşabehetin de doğru ve sağlam olduğuna ayrıca remz vermektedir. Hem aynı zamanda bu

اَوْ

terakki

بَلْ

ini de tazammun ediyor. Çünki buradaki

بَلْ

ise, daha üst dereceye götürdüğü cihetle, terakki

بَلْ

olmuş olur. Zira ikinci temsil, daha çok ürkütücü ve korkutucudur.

Yükleniyor...