düz yerde yattıkları için bu tarzda teşbih yapılmıştır.) o insanlar hemen hemen hepisi temsilde gösterilen hali, ya kendileri bizzat yaşayarak ya da ebna-i cinsinden ayni tarz hayat sürenlerden işitmiş ve duymuş olduklarından; hiss-i umumî bu temsil ile ünsiyet içinde olması noktasından, köklü bir darb-ı mesel gibi mezkûr halden teessür duymalarıdır.
Amma ikinci temsilin birinci temsil ile münasebet ve irtibarı ise açıktır. Zira her ikiside bir çok noktalarda ittihad içinde olmalarıyla beraber bu, onun tekmil ve tamamlayıcısı mesabesinde kalıyor.
Amma temsilin içindekilerine benzetilenin münasebeti ise, beş vecih iledir. O vecihler de şöyledir:
1- Her iki tarafın, yani hem temsilde tasvir edilenlerin hemde ona benzetilenin yüzlerine bütün kurtuluş yollarının kapanmış olmasıyla, şiddetli hayret ve şaşkınlık içerisine düştükleri ve kurtuluşun çare ve sebeplerinin kendilerinden kesilp kaybolmuş olması..
2- Temsilde gösterilen halı yaşayanlarla temsil ve benzetme ile haline işaret edilen münafık’ın hali, her ikiside pek şiddetli bir korku içine düşmüş olmalarıdır. Hatta bunların her iki tarafı da hayalederki; bütün mevcudat kendilerine düşmanlık etmek üzere ittifak etmiş olarak hayatlarının bekasından bir an bile emin olunamaz bir haldedir.
3- Her ikiside dehşetin en şiddetli hali içerisine düşmeleri ile, aklın ihtibalını (oynatmasını) ve fesadını netice vermiş olduğundan, tebellühe yani bunaklık ve oynatmaya kadar gitmişlerdir. İşte bunların hal ve vaziyetleri; kılınç parıltısını gördüğü zaman kendini korumak için(!) gözünü yuman..ya da tüfenk sesini duyduğunda yaralanmaktan uzak kalayım diye kulaklarını tıkayan.. veyahutta güneşin batmasını istemiyen adamın, feleğin çarhı devredip dönmesin diye saatının zenbereğini tutan adamların haline benziyor. Ne kadar ahmaklık değil mi? Evet çünki: Saika, yıldırım ve şimşek, kulakların tıkanmasıyla sıçrayıpta gitmiyor. Yakıcı ve yandırıcı olan yıldırım da gözlerin yumulup kapatılmasıyla, acıyıpta hareketini durdurmuyor.. Evet onların bu vaziyetteki hallerinden görünen şey odur ki, artık kendileri için tutunacak birşeyler kalmamıştır.
4- Güneş, yağmur, ziya ve su nasıl ki çiçeklerin hayat kaynağı, bitkilerin mürebbisidirler. Aynı zaman da, ölmüş şeylerin laşelerin teaffununa ve kazuratın, posaların da kokuşmasına sebeptirler. İşte onun
Amma ikinci temsilin birinci temsil ile münasebet ve irtibarı ise açıktır. Zira her ikiside bir çok noktalarda ittihad içinde olmalarıyla beraber bu, onun tekmil ve tamamlayıcısı mesabesinde kalıyor.
Amma temsilin içindekilerine benzetilenin münasebeti ise, beş vecih iledir. O vecihler de şöyledir:
1- Her iki tarafın, yani hem temsilde tasvir edilenlerin hemde ona benzetilenin yüzlerine bütün kurtuluş yollarının kapanmış olmasıyla, şiddetli hayret ve şaşkınlık içerisine düştükleri ve kurtuluşun çare ve sebeplerinin kendilerinden kesilp kaybolmuş olması..
2- Temsilde gösterilen halı yaşayanlarla temsil ve benzetme ile haline işaret edilen münafık’ın hali, her ikiside pek şiddetli bir korku içine düşmüş olmalarıdır. Hatta bunların her iki tarafı da hayalederki; bütün mevcudat kendilerine düşmanlık etmek üzere ittifak etmiş olarak hayatlarının bekasından bir an bile emin olunamaz bir haldedir.
3- Her ikiside dehşetin en şiddetli hali içerisine düşmeleri ile, aklın ihtibalını (oynatmasını) ve fesadını netice vermiş olduğundan, tebellühe yani bunaklık ve oynatmaya kadar gitmişlerdir. İşte bunların hal ve vaziyetleri; kılınç parıltısını gördüğü zaman kendini korumak için(!) gözünü yuman..ya da tüfenk sesini duyduğunda yaralanmaktan uzak kalayım diye kulaklarını tıkayan.. veyahutta güneşin batmasını istemiyen adamın, feleğin çarhı devredip dönmesin diye saatının zenbereğini tutan adamların haline benziyor. Ne kadar ahmaklık değil mi? Evet çünki: Saika, yıldırım ve şimşek, kulakların tıkanmasıyla sıçrayıpta gitmiyor. Yakıcı ve yandırıcı olan yıldırım da gözlerin yumulup kapatılmasıyla, acıyıpta hareketini durdurmuyor.. Evet onların bu vaziyetteki hallerinden görünen şey odur ki, artık kendileri için tutunacak birşeyler kalmamıştır.
4- Güneş, yağmur, ziya ve su nasıl ki çiçeklerin hayat kaynağı, bitkilerin mürebbisidirler. Aynı zaman da, ölmüş şeylerin laşelerin teaffununa ve kazuratın, posaların da kokuşmasına sebeptirler. İşte onun
Yükleniyor...