�şte birinci temsilin hülasası şöyledir: Münafık olan şahıs, vucüd sahrasında kendi kendini arkadaş ve sohbet-nişinlerinden ayrı düşüp tek başına ve kâinat cemiyetinden tardedilmiş, hakikat güneşinin hüküm ve tesirindende hariç kalmış görüyor. Onun nazarında herşey madum ve yokdur. Umum mahlukat da kendine ecnebî ve yabancı görüyor. Bu vaziyette umum mevcudat onun nazarında sâkin ve sâkit, suskun ve cansız bir halde olup; vahşet, ürküntü ve humud da (sönmeklik) onları istila etmiş bir haldedir.
İşte acaba bu korkunç ürküntülü hal ile yaşayan bir münafık nerede?.. Nur-u iman ile bütün mevcudatı kendine samimi ahbablar suretinde gören ve umum kâinatla musahabet edip arkadaşlık Kur’an bir mü’min’in hal-i şifakârı nerede?!.
�kinci temsilin hülasasası da şudur:
Münafık olan şahıs zanneder ki; alem bütün eczasıyla kendisinin üzerine ve aleyhine kötü haberlerle ona haykırıyor.. Belalarıyla onu tehdit ediyor.. Hadiseleriyle ona sayhalar savuruyor.. Afet ve musibetleri ile de onun her taraftan sarmış vaziyettedir. Öyle ki, adeta bütün neviler kendisine düşmanlık etmek üzere ittifak etmiş gibidirler de; yararlı işler, menfaatlı haller kendisine zarar verici düşmanlara inkilab etmiş haldedir. İşte bu halet ise, –sabıkan geçtiği üzere– “istimdad noktası” ile “istinad noktaları”nın yokluğundan, kaybedilmişliğinden neşet etmektedir.. Ve işte acaba münafıkın şu kapkaranlık hal-ı pürmelalı nerede?!. Sonra imanın nuruyla bakan bir mü’minin kâinattan işittiği tasbihatlı ve tebşiratlı sadalarının meydana getirmekte olduğu huzur ve saadet hali nerede?!:
Hem yine bu iki ayetimizde (önceki ayetle bu ayette) iki defa temsil üslübunun tekrarlanmasında, münafıkların iki tabakaya inkısam ettiklerini ve birinci tabakası: Birinci temsildeki hale münasib düşen aşağı, ami kısmına.. İkinci tabakası ise: İkinci temsile muvafık olan mütekebbir ve mağrur kısmına ima etmektedir.
Amma samia nazaren (yani: dinleyici makamında olana göre) bu temsilin kendi makamı ile olan münasebeti şudurki: Kur’anın ilk muhatabları olan saffı-ı evvel insanlar, düz ve geniş sahra ehli olup; sahrayı minder, göğü de çadır bezi gibi yaparak fıstat ve çadır edip hayat süren (yani: düz sahra ehli çölde yaşayan insanlar, bilhassa eski zamanda medeniyet ve şehirlilikten uzak, nerede olsa konup barınan insanlar hep
İşte acaba bu korkunç ürküntülü hal ile yaşayan bir münafık nerede?.. Nur-u iman ile bütün mevcudatı kendine samimi ahbablar suretinde gören ve umum kâinatla musahabet edip arkadaşlık Kur’an bir mü’min’in hal-i şifakârı nerede?!.
�kinci temsilin hülasasası da şudur:
Münafık olan şahıs zanneder ki; alem bütün eczasıyla kendisinin üzerine ve aleyhine kötü haberlerle ona haykırıyor.. Belalarıyla onu tehdit ediyor.. Hadiseleriyle ona sayhalar savuruyor.. Afet ve musibetleri ile de onun her taraftan sarmış vaziyettedir. Öyle ki, adeta bütün neviler kendisine düşmanlık etmek üzere ittifak etmiş gibidirler de; yararlı işler, menfaatlı haller kendisine zarar verici düşmanlara inkilab etmiş haldedir. İşte bu halet ise, –sabıkan geçtiği üzere– “istimdad noktası” ile “istinad noktaları”nın yokluğundan, kaybedilmişliğinden neşet etmektedir.. Ve işte acaba münafıkın şu kapkaranlık hal-ı pürmelalı nerede?!. Sonra imanın nuruyla bakan bir mü’minin kâinattan işittiği tasbihatlı ve tebşiratlı sadalarının meydana getirmekte olduğu huzur ve saadet hali nerede?!:
Hem yine bu iki ayetimizde (önceki ayetle bu ayette) iki defa temsil üslübunun tekrarlanmasında, münafıkların iki tabakaya inkısam ettiklerini ve birinci tabakası: Birinci temsildeki hale münasib düşen aşağı, ami kısmına.. İkinci tabakası ise: İkinci temsile muvafık olan mütekebbir ve mağrur kısmına ima etmektedir.
Amma samia nazaren (yani: dinleyici makamında olana göre) bu temsilin kendi makamı ile olan münasebeti şudurki: Kur’anın ilk muhatabları olan saffı-ı evvel insanlar, düz ve geniş sahra ehli olup; sahrayı minder, göğü de çadır bezi gibi yaparak fıstat ve çadır edip hayat süren (yani: düz sahra ehli çölde yaşayan insanlar, bilhassa eski zamanda medeniyet ve şehirlilikten uzak, nerede olsa konup barınan insanlar hep
Yükleniyor...