Ve sonra gel,
وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَتٍ لَا يُبْصِرُونَ
cümlesi içine iman ile nazarı sal! İşte bak, en baştaki
و
(vav) şöyle bir işaret veriyor ki; onlar, (Yani temsildekiler ve onlara benzetilen münafıklar) iki hasaretin mabeynini cem’edip birleştirmişlerdir. Yani ki: Onlardan ziya selb edilip alındığı gibi; zulmet ise kendilerine giydirilmiştir. Y da, ziyayı atıp, zulmeti giymişlerdir.
Amma
تَرَكَ
yerine
اَبْقٰي
ya da benzeri bir kelimeyi kullanmaması ise, işarettir ki; onlar o halette ruhsuz bir cesed, ya da içsiz bir kabuk gibi olmuşlardır. Bu halde onlar için artık yapılacak bir şey kalmamış demektir. Şayet bir şeyler yapılacak olursa da, o da onları kendi hallerine terketmek ve sırt üstü bırakıp gelmektir.
Ammaö
فِي ظُلُمَتٍ
deki
فِي
ise, remzediyorki; artık onların nazarında her şey yok olmuş, kalan tek bir şey var; o da ademin, yokluğun ünvanı olan zulümattır, karanlıklardır. Demekki bu zulmet, onlara artık bir zarf, bir kap ve bir kabir olmuştur.
Amma
ظُلُمَتٍ
deki cem’ siğası ise, îmadır ki; gecenin siyah karanlığı ve bulutun kesif zulmeti onların ruhlarında bir yeis ve havf zulmetini doğurduğu gibi; bulundukları mekanlarında da bir tevahhuş, bir ürküntü ve bir dehşet karanlığını bırakmış; ve zaman ve vakitlerine de bir sağır sükûn ve sükût zulmetini musallat kılmıştır. Yani, bu hallerinde onları çeşitli ve renkli zulmetler ihata eylemiştir demektir.
Amma
ظُلُمَتٍ
deki tenvin-i tenkîri ise, îmalıdır ki; onların şu içinde bulundukları karanlıklı haller ve vaziyetler kendilerinin mechûlüdür. Yani: tanımadıkları, görmedikleri bir haldir. Dolayısıyla bu gibi hallerle ülfetleri sebkat etmiş değildir. Öyle ise, başlarında olan bu haller pek şiddetli ve müdhiş bir vak’adır.
وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَتٍ لَا يُبْصِرُونَ
cümlesi içine iman ile nazarı sal! İşte bak, en baştaki
و
(vav) şöyle bir işaret veriyor ki; onlar, (Yani temsildekiler ve onlara benzetilen münafıklar) iki hasaretin mabeynini cem’edip birleştirmişlerdir. Yani ki: Onlardan ziya selb edilip alındığı gibi; zulmet ise kendilerine giydirilmiştir. Y da, ziyayı atıp, zulmeti giymişlerdir.
Amma
تَرَكَ
yerine
اَبْقٰي
ya da benzeri bir kelimeyi kullanmaması ise, işarettir ki; onlar o halette ruhsuz bir cesed, ya da içsiz bir kabuk gibi olmuşlardır. Bu halde onlar için artık yapılacak bir şey kalmamış demektir. Şayet bir şeyler yapılacak olursa da, o da onları kendi hallerine terketmek ve sırt üstü bırakıp gelmektir.
Ammaö
فِي ظُلُمَتٍ
deki
فِي
ise, remzediyorki; artık onların nazarında her şey yok olmuş, kalan tek bir şey var; o da ademin, yokluğun ünvanı olan zulümattır, karanlıklardır. Demekki bu zulmet, onlara artık bir zarf, bir kap ve bir kabir olmuştur.
Amma
ظُلُمَتٍ
deki cem’ siğası ise, îmadır ki; gecenin siyah karanlığı ve bulutun kesif zulmeti onların ruhlarında bir yeis ve havf zulmetini doğurduğu gibi; bulundukları mekanlarında da bir tevahhuş, bir ürküntü ve bir dehşet karanlığını bırakmış; ve zaman ve vakitlerine de bir sağır sükûn ve sükût zulmetini musallat kılmıştır. Yani, bu hallerinde onları çeşitli ve renkli zulmetler ihata eylemiştir demektir.
Amma
ظُلُمَتٍ
deki tenvin-i tenkîri ise, îmalıdır ki; onların şu içinde bulundukları karanlıklı haller ve vaziyetler kendilerinin mechûlüdür. Yani: tanımadıkları, görmedikleri bir haldir. Dolayısıyla bu gibi hallerle ülfetleri sebkat etmiş değildir. Öyle ise, başlarında olan bu haller pek şiddetli ve müdhiş bir vak’adır.
Yükleniyor...