Ammaö
ذَهَبَ اللّٰهُ بِنوُرِهِمْ
deki
بِنوُرِهِمْ
ün başında olan
ب
ise, temsildekilerin saplanmış oldukları bataklıktan kurtulup da geriye dönüş ve necatın imkansızlığından gelen yeislerine işarettir. Evet, Zat-ı Zülcelal olan Allah’ın ahz ederek alıp götürdüğü şeyin, geri alınması mevzu-u bahis olmadığının;
ذَهَبَ بِهِ
(yani onu alıp beraberinde götürdü.) ile,
اَذْهَبَهَ
(yani; aldı gönderdi).. Ve ya
ذَهَبَ
(yürüdü gitti) nin arasındaki beyyin ve açık farka işaret etmek içindir. Zira birinci mânâdaki ifade, (yani ö
ذَهَبَ اللّٰهُ بِنوُرِهِمْ
) ifadesi, geri dönüşün imkansızlığını, diğer üç mânâlar ise, geri dönüş imkanının bulunabileceğini ifade ediyor.
Amma
نوُرِ
nin ifade tarzında, onların (münafıkların temsil ile gösterilen hallerinin) sırat üstündeki hallerinin (sırat köprüsü) hatırlatılmasına da latif bir işaret vardır.
Amma
نوُرِ هِمْ
deki
هِمْ
izafesinde, –ki ihtisası hâs işareti ifade eder– onların o haldeki şiddetli teessürlerine işarettir ki, yalnız bir ateşlerinin sönmeside çok şiddetli teellüm verdiği halde; hele hususiyle sair insanların ateşleri yanarken, onun ateşi sönerse, daha da çok şiddetli elem verir.
İşte,
وَلِلَّهِ دَرُّ التَّنْز۪يلِ
tenzilin (Kur’anın) belağat fünûnunda göstermiş olduğu şu harika, latif nüktelerine bak, Bârekallah! de. Evet, görüyorsun ki; Kur’anın bu ayetinin cümlelerindeki heyet ve vaziyetleri, nasıl burada küllî ve en büyük garaz ve maksad olan “Yeis” ile birlikte “dehşet”e de teveccüh ediyorlar. Adeta, bir çok vadilerin kesişip buluştukları kavşaktaki bir havuz gibi olup, bütün kelimelerin heyetleri ona geliyor ve ona boşanıyor.
---------------(((---------------
ذَهَبَ اللّٰهُ بِنوُرِهِمْ
deki
بِنوُرِهِمْ
ün başında olan
ب
ise, temsildekilerin saplanmış oldukları bataklıktan kurtulup da geriye dönüş ve necatın imkansızlığından gelen yeislerine işarettir. Evet, Zat-ı Zülcelal olan Allah’ın ahz ederek alıp götürdüğü şeyin, geri alınması mevzu-u bahis olmadığının;
ذَهَبَ بِهِ
(yani onu alıp beraberinde götürdü.) ile,
اَذْهَبَهَ
(yani; aldı gönderdi).. Ve ya
ذَهَبَ
(yürüdü gitti) nin arasındaki beyyin ve açık farka işaret etmek içindir. Zira birinci mânâdaki ifade, (yani ö
ذَهَبَ اللّٰهُ بِنوُرِهِمْ
) ifadesi, geri dönüşün imkansızlığını, diğer üç mânâlar ise, geri dönüş imkanının bulunabileceğini ifade ediyor.
Amma
نوُرِ
nin ifade tarzında, onların (münafıkların temsil ile gösterilen hallerinin) sırat üstündeki hallerinin (sırat köprüsü) hatırlatılmasına da latif bir işaret vardır.
Amma
نوُرِ هِمْ
deki
هِمْ
izafesinde, –ki ihtisası hâs işareti ifade eder– onların o haldeki şiddetli teessürlerine işarettir ki, yalnız bir ateşlerinin sönmeside çok şiddetli teellüm verdiği halde; hele hususiyle sair insanların ateşleri yanarken, onun ateşi sönerse, daha da çok şiddetli elem verir.
İşte,
وَلِلَّهِ دَرُّ التَّنْز۪يلِ
tenzilin (Kur’anın) belağat fünûnunda göstermiş olduğu şu harika, latif nüktelerine bak, Bârekallah! de. Evet, görüyorsun ki; Kur’anın bu ayetinin cümlelerindeki heyet ve vaziyetleri, nasıl burada küllî ve en büyük garaz ve maksad olan “Yeis” ile birlikte “dehşet”e de teveccüh ediyorlar. Adeta, bir çok vadilerin kesişip buluştukları kavşaktaki bir havuz gibi olup, bütün kelimelerin heyetleri ona geliyor ve ona boşanıyor.
---------------(((---------------
Yükleniyor...