Böylece; artık onlar hiçbir tarafta kurtuluş imkanı olmayan bir ye’sin ve bir vahşet ve ürküntünün, hareketsizlik, korku ve dehşetin içine düşüp kalmış olurlar.

Amma az yukarıda taksimatı yapılmış cihetlerden üçüncü cihet ki, bu ayetin veya üç ayetlerin cümle cümle kaydlerinin nazm, diziliş ve irtibatları keyfiyetidir. İşte;

مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِى اسْتَوْقَدَ نَاراً

ayet cümlesine bak ki; nasıl onu kayıdları arasından nüktelerin kıvılcımları uçuşmaktadır gör! Evet, mesela:

مَثَلُهُمْ

deki

مَثَلُ

lafzı, münafıkların hallerinin garipliğine, kıssa ve hikayelerinin de bir u’cube olduğuna işaret eyler. Çünki

مَثَلُ

ile ifade edilip gösterilmek istenen şey, garipliği tezammun etmiş olmsından dolayı dillerde dolaşan, insanların birbirine nakl ve rivayet eyledikleri ibret dersli bir keyfiyettir. Çünki, münafık halının en hâs sıfatı garabettir. Hem sonra darb-ı mesellerin içinde esaslı bir kaidenin bulunmasından, bu gibi mesellere “Avamın hikmeti” ya da “umûm’un felsefesi” denilmiştir. İşte burada

مَثَلُ

den murad, onların garip sıfatı, âcip kıssaları ve iğrenç halleridir. Buna göre; burada münafıkların hali

مَثَلُ

ile ta’bir edilmesinde, mecaz olarak garabete bir işarettir. Bu işarette de şöyle bir remz bulunmaktadır ki; münafıkların vasıf ve sıfatlarının şanına layık olan şey, kötü ve zararlı hallerinin darb-ı mesel olarak anlatılması nev’inden lisandan lisana nefret ve te’linle dolaşmasıdır.

Amma

كَمَثَلِ

de ki

ك

ise:

Yükleniyor...