de götürebiliyordu. Hem bazı kereler vaki’ oluyordu ki; geceleyin yaptıkları bu yolculukları esnasında, yolları sarpa uğrayıp; haşerelerle dolu mağraların ve yarıkların eğri-büğrülüklerinin çıkmazlıklarında dolaşabiliyor ve dolayısıyla şaşırıp yollarını kaybedebiliyorlardı. İşte mezkûr vaziyette, yani o gibi engebeli, yarıklı yerde ve o tip karanlıklı, fırtınalı gece içersinde bir ateşin yakılmasına, ya da bir fenerin ışıklandırılmasına haliyle çok muhtaç oluyorlardı. Tâ ki, arkadaşlarını görüp ünsiyet etsin ve silah ve eşyalarını görerek muhafaza altına alsınlar.. Ve ta ki, yollarını keşfedip bulup, yolculuğa devam eylesin ve zararlı şeyler ve tehlikeli vaziyetler görüp sakınsınlar. İşte bu haldeki o yolcular, ateşi yakarak ışık ve ziyasını alma hazırlığına başlamışlarken, birden semavî bir afet onları kaptı ve ateşlerini söndürdü. Evet, onlar, o ateşin zîyasıyla reca ve ümidin kemalinde ve zafer anının zirvesinde iken, birden o semavî âfet ile sönen ateşleri yok olup ışıkları kaybolunca, mutlak yeis ve ümidsizliğin ta dibine kadar düşmüş oldular.

İşte bu vaziyete Kur’an-ı Hakîmö

فَلَمًّاَضَٓءَتْ مَاحَوْلَهُ ذَهَبَاللّٰهُبِنوُرِهِمْ

kavliyle nass edip ferman buyurmuştur. Yani bunu şöyle bil ki; bu ayetin başındaki

فَاءْ

“fe” harfi, şöyle işaret ediyor ki: Onlar (münafıkarın hallerini tasvir eden temsildeki kimseler,) etraflarını ve kendi kendilerini, ışık ve ziyasıyla müşahede edip görmek için ateşi yaktılar. Haliyle ateş ziya vermeye başladı. Bunlar o ateşin ziyasıyla sâkin ve mütmain olmuşlarken; birden bir haybet ve mahrumiyet takib ederek bu sakinliği mahveyledi. (Yani fırtına ve rüzgar ateşi söndürüp yok eyledi.) ümid ve emelleri suya düşüp gitti. Elbette ümid ve recanın husûlü anında tam muzaffer olunmuşken, birden ve âniden kaybolup yok olmanın te’siri ne kadar şiddetli olacağı herhalde malumdur.

Sonra, şu

فَلَمًّ

daki şu şartiyet ise; nur’un, ziyanın sönüp gitmesinden dolayı, yeni bir ziyalandırmanın lüzûmluluğunu istilzam eyler. Fakat bu lüzumluluğun gizliliği (Yani ayette zahir görünmemesi) onu izhar eyleyecek bir mukaddere işaret vermektedir. Şöyle ki: onlar, vaktaki yaktıkları ateşleri ziya vermeye başladı ve o ışıkla etraflarını birazcık olsun gördüler.. Ve o ateş ve o ışıkla meşğul olmaya koyuldularsa da; bu ateşe layıkı vechiyle ehemmiyet vererek muhafaza içine alamadılar,

Yükleniyor...