remzeyler ki: Alem-i ulvî güneş gözü ile alem-i süfliye, (alt ve aşağı alem) nazar eder. Yahudda, bir çeşit âb-ı hayat olan ziya’nın, pek yüksekte bulunan o cebel-i ebyadin (Akdağ) içindeki nurlu kaynaktan, yani güneşten akıp geldiğini hatırlatır.
---------------(((---------------
DOKUZUNCU MESELE: Bilmiş ol ki; cüz’î iradeyi ve şahsî tefekkürü ve basit tasavvuru aciz bırakan belağatın en yüksek mertebesi odur ki; mütekellim kelamın kaydlerindeki münasebetini ve kelimelerinin aralarındaki rabıtalarını ve cümlelerinin müvazenelerini bir defadan ve beraberce muhafaza etsin, müraat etsin ve nazar eylesin. Çünki mezkûr münasebetler, rabıtalar ve müvazenelerin her birisi ve herhepsi yekdiğerleriyle beraber en büyük nakşa doğru silsile halinde giden ve ona doğru yol alan vaziyetleri bir nakşı izhar eylerler. Hatta öyle ki; mütekellim (bütün bu şartlara müraat eden konuşmacı) güya ki bir çok akılları alıp kendi aklına hizmet ettiriyor gibi olur. Nasıl ki bazı hattatların “Ayn” harfini
{ Hulafa-i Raşidin, Hazret-i Ebubekir, Ömer, Osman ve Alidir. Hz. Ebubekirin asıl ismi Abdullah olduğu için her dördünün isimlerinin baş harfi “ayn” dır. Bir tek “ayn” harfiyle, dört halifenin isimlerini müşterek bir çizgide hattatlar yazmışlardır. –Mütercim–}
müşterek bir çizgi üstünde Hulefa-i Raşidînin isimlerini yazdıkları gibi; bir bânî (dülger) ustanın da, bir sarayın binasında öyle mahir bir vaziyetle renkli taşları yerlerine yerleştiriyor ki; o mahirane ustalıkla, taşların herbirisi herhepisine bakmalarını ve yek-âhenklik göstermelerini te’min ediyor ki; neticesinde çok garip nakışlar hasıl olmuş oluyor. İşte şu izahına çalıştığımız mevzu’ ve meselenin en zâhir izah ve delilleri, Hak Teala Azze ve Celle’nin şu:
الٓمٓ د ذٰلِكَ الْكِتَبُ ؟لا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ
kelamıdır, sözüdürki, üst taraflarda tahlil ve izahını dinledin ve işittin.
Hem yine Kelamın ulvîlik ve üstünlük sebeplerinden birisi de: O kelamın; nisbet ve münasebetlerin teselsül ile nesillenen ve büyük makam ve maksada oğru eğilip giden maksad dallarınn ağacı ve vaziyetinde olmasıdır.
---------------(((---------------
DOKUZUNCU MESELE: Bilmiş ol ki; cüz’î iradeyi ve şahsî tefekkürü ve basit tasavvuru aciz bırakan belağatın en yüksek mertebesi odur ki; mütekellim kelamın kaydlerindeki münasebetini ve kelimelerinin aralarındaki rabıtalarını ve cümlelerinin müvazenelerini bir defadan ve beraberce muhafaza etsin, müraat etsin ve nazar eylesin. Çünki mezkûr münasebetler, rabıtalar ve müvazenelerin her birisi ve herhepsi yekdiğerleriyle beraber en büyük nakşa doğru silsile halinde giden ve ona doğru yol alan vaziyetleri bir nakşı izhar eylerler. Hatta öyle ki; mütekellim (bütün bu şartlara müraat eden konuşmacı) güya ki bir çok akılları alıp kendi aklına hizmet ettiriyor gibi olur. Nasıl ki bazı hattatların “Ayn” harfini
{ Hulafa-i Raşidin, Hazret-i Ebubekir, Ömer, Osman ve Alidir. Hz. Ebubekirin asıl ismi Abdullah olduğu için her dördünün isimlerinin baş harfi “ayn” dır. Bir tek “ayn” harfiyle, dört halifenin isimlerini müşterek bir çizgide hattatlar yazmışlardır. –Mütercim–}
müşterek bir çizgi üstünde Hulefa-i Raşidînin isimlerini yazdıkları gibi; bir bânî (dülger) ustanın da, bir sarayın binasında öyle mahir bir vaziyetle renkli taşları yerlerine yerleştiriyor ki; o mahirane ustalıkla, taşların herbirisi herhepisine bakmalarını ve yek-âhenklik göstermelerini te’min ediyor ki; neticesinde çok garip nakışlar hasıl olmuş oluyor. İşte şu izahına çalıştığımız mevzu’ ve meselenin en zâhir izah ve delilleri, Hak Teala Azze ve Celle’nin şu:
الٓمٓ د ذٰلِكَ الْكِتَبُ ؟لا رَيْبَ فِيهِ هُدًى لِلْمُتَّقِينَ
kelamıdır, sözüdürki, üst taraflarda tahlil ve izahını dinledin ve işittin.
Hem yine Kelamın ulvîlik ve üstünlük sebeplerinden birisi de: O kelamın; nisbet ve münasebetlerin teselsül ile nesillenen ve büyük makam ve maksada oğru eğilip giden maksad dallarınn ağacı ve vaziyetinde olmasıdır.
Yükleniyor...