yardımlaşma doğar. Ondan da intizam ve düzgünlük doğar. Bundan da tenasüp ve uygunluluk meydana çıkar.. Ve bundan da zatî hüsün ve cemal zahir olmuş olur.

İşte, belağatın şu tarzdaki sırrı, Kur’anın mecmuundan parlayıp şu’le verdiği gibi; eczalarında da, hususan ö

الٓمٓ د ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَ فِيهِ

de daha çok parladığını evvelce işittiğin gibi; onun benzerini ifade eden

وَلَ ِنْ مَسَّتْهُمْ نَفْحَةٌ مِنْ عَذَابِ رَبِّكَ

Enbiya/46 de pek zahir görünmektedir. Bunları bu kitabın üst taraflarında gördün ve işittin.

---------------(((---------------

BEŞİNCİ MESELE: Kelamın zenginliği, servet ve vüs’ati odur ki; onun aslı ve kökü maksadın aslını, esasını ifade etmesi lazım geldiği gibi; öyle de: o kelamın keyfiyetleri, (hal ve durumu) heyetleri ve müstetbeâtı olan ayrıntıları da, tevabii ve fur’u ile beraber maksad ve garazın levazımına işaret, remz ve telvih etmiş olması lazımdır. Öyle bir tarzdaki; tabaka tabaka altında, makam makam ardında görünür gibi olmalıdır. Eğer bu hususa misal istersen; sabıkan tefsirleri yapılmış tarz üzere

اِذَالَقُواالَّذي۪نَ آَمَنُوا خم وَاِذَاقي۪لَ لَهُمْ لَاتُفْسِدُوا

ayetlerinde teemmül eyle, düşün!

---------------(((---------------

ALTINCI MESELE: Kelamın haritasından derlenen ma’nalar; muhtelif nevilere ve mütefavit mertebelere göre yapılabilen telaffuzun fotoğrafıyla nakışlanmadan alınan şeylerdir. Buna göre: o mânâların bir kısmı hava gibidir, hissedilir. Amma görülmez. Bazısı da buhar gibidir; görülür, fakat tutulmaz. Diğer bazısı da su gibidir; tutulur, lâkin zaptedilmez. Başka bir kısımda, erimiş gümüş gibidir; zabtedilir, amma belli bir kalıpta tutulupta ta’yin edilmez. Bir başka sınıfı da, dizilmiş inci veya darbedilmiş altun gibi olup teşhis ettirilebilir, lâkin sonra garaz ve makamların te’sirlerine göre, havaî olan kısmı da bazen mayileşir, sertlik peyda eder. Hem bazen bir ma’nanın başına üç çeşit halin sarıldığı da oluyor.

Yükleniyor...