her bir suretinde ve bütün nevilerinde de mevcûd olduğu için; her bir nev’i ve her bir sureti Kudretin birer mucizesi olmuştur. Demek ki kelam, ifade ve beyan; kâinattaki vakı’ı ile yani onun kalbinde mevcud nizam ve belağat ile denkleşmesindedir. Ve kelamın nizamı onun nizamına mutabık geldiğinde, o zaman Cezalet’in tümü ile denkleşir, ahenkleşir demektir. Aksi halde, yalnız lafızın diziliş suretine teveccüh ederek içinde saplanıp kalırsa; tasannu’ ve riyanın içine düşmüş olur ki, adeta kuru, kumlu ve çorak bir arazînin, çölün aldatıcı serabının ortasına düşmüş ve kalmış gibi olur. Lâkin belağatın bu fıtrî ahenginden inhirafın, sapmanın sebebi ise, budur ki; vakta İslâmiyetin doğuşu ile teşekkül eyleyen Arab saltanatının cazibesi, a’cam’ın (yani, Arab kavmi dışındaki müslüman olmuş milletlerin) Arab lisanına müncezip olup Arap mealeri ile; bunların yanında Arapça lafız sanatı, en mühim mevki’ almış oldu. Dolayısıyla bunların (Acem ve acemîlerin) Arab lisanına girip karışmasıyla, belağat-ı Kur’aniyenin esasını teşkil eyleyen “Kelam-ı Mudarî”nin melekesi bozulmağa yüz tuttu... Ve Kur’an-ı Hakîmin üsluplarının ma’kesi olan halis Arap lisanı televvün etmeye başladı. Yani, hariçten gelen renklerle renklendi. Halbuki Kur’anın belağatının madeni ise, Arab kavminden “Mudar” kabilesinin hissiyat ve mizacıdır. Lâkin maalesef bu lafızperestlik havası, müteahhirînden çoğunu aldı götürdü.
BİR TEZYİL
Lafzı süslemek, zinetlendirmek, evet vardır.. Ama o zinet o vakit zinet olur ki; mânânın tabiatı ve fıtrî ahengi onu iktiza ederse.. Ve sûret-i ma’naya şaşa’a ve parlaklık vermeli, ancak bu ona o vakit haşmet olur ki; meali izin verdiği takdirde.. Ve üslubunun parlatılıp aydınlatılması olabilir. Lâkin bu ona o vakit cezalet getirir ki; maksudun istidadı müsait olduğu zaman.. Ve teşbihe letafet vermek mümkindir, ancak bu ona o vakit belağat olabilir ki; maksudun münasebeti üstünde teessüs eylediği ve matlubun ona rızadade olması halinde.. Ve hayale azamet ve ve cevelan verilmeli, fakat bu ona o zaman belağat sayılabilir ki; hakikatı incitmediği ve ona ağırlık vermediği ve aynı zamanda hayalin hakikat için bir misal olup üstünde sümbüllendiği takdirde!..
Eğer bütün bu söylenen ve kaydedilen düsturlar ve şartlara câmi’ misaller istiyorsan; işte sana, üstte mukaddemeden evvel zikredilmiş olan o temsilli ayetler...
BİR TEZYİL
Lafzı süslemek, zinetlendirmek, evet vardır.. Ama o zinet o vakit zinet olur ki; mânânın tabiatı ve fıtrî ahengi onu iktiza ederse.. Ve sûret-i ma’naya şaşa’a ve parlaklık vermeli, ancak bu ona o vakit haşmet olur ki; meali izin verdiği takdirde.. Ve üslubunun parlatılıp aydınlatılması olabilir. Lâkin bu ona o vakit cezalet getirir ki; maksudun istidadı müsait olduğu zaman.. Ve teşbihe letafet vermek mümkindir, ancak bu ona o vakit belağat olabilir ki; maksudun münasebeti üstünde teessüs eylediği ve matlubun ona rızadade olması halinde.. Ve hayale azamet ve ve cevelan verilmeli, fakat bu ona o zaman belağat sayılabilir ki; hakikatı incitmediği ve ona ağırlık vermediği ve aynı zamanda hayalin hakikat için bir misal olup üstünde sümbüllendiği takdirde!..
Eğer bütün bu söylenen ve kaydedilen düsturlar ve şartlara câmi’ misaller istiyorsan; işte sana, üstte mukaddemeden evvel zikredilmiş olan o temsilli ayetler...
Yükleniyor...