olarak, belağat’ın üss-ül esasından çıkarmıştım. O meselelerin her birisi, bir çok hakikat incilerinin dizildiği birer ipliktirler. İşte, madem ki şu temsilli ayetler burada defaten, birden zikredildiler. (Yani tek tek ele alınıp tefsir edilerek değil, hepsi birden ardısıra yazıldılar) Bu vaziyette, az üstte bahsi yapılan o “on iki mesele”lerin hülasalarının zikri burada münasib göründü. İşte, tevfiki Allah’tan isteyerek başlarız:

BİRİNCİ MESELE: Belağatın nakış ve zinetinin menşei, yalnız lafzın düzgünlüğü değil, manaların ahenkli dizilişler ve düzgünlüğündedir. Yani: Haddi tecavüz etmiş lafziyyûn’un (lafızperestlerin) yaptıkları gibi değildir. Evet, lafızperestlik o gibi kimselerde müzmin bir hastalık halini aldığı için, Abdülkahir-i Cürcanî “Delail-ül icaz” ve “Esrar-ül Belağat” adlı eserlerinde yüz sahifeden fazla o gibi lafızperestleri red ve tavbih yolunda münazaraya hasreylemiştir.

Evet, manaların nazmı, ahenkli dizilişi ise; kelimeler arasındaki nahvî manaları aramak ve kastedip talep etmekten ibarettir. Yani harfî manaları (Harf ile tarif edilmiş edatları) kelimenin mabeyninde eritip akıtmaktır ki, garip nakışlar elde edilebilsin .

İşte, eğer dikkat ile bakabilsen, görünürsün ki; fikirlerin ve hissiyatların fıtrî mecraları ancak şu nazm-ı maânîdir.. ve bu nazm-ı mâanî dahi, mantıkın kanunları ile muhkemleşir, sağlamlaşır. Mantığın üslubu ilede, fikir teselsül çizgisiyle hakkikatlara gider kavuşur. Hakikate kavuşan ve ulaşan fikir ise, mahiyetlerin derinliklerine ve münasebet kurulabildiği kadar derinliklerine nüfuz edebilir. Mahiyetlerin nisbet ve münasebetleri de, ekmel nizamın rabıtalarıdır. Nizam-ı ekmel dahi, hüsn-ü mücerredin sadefi ve sandukçasıdır, ki o da bütün hüsün ve güzelliklerin kaynağıdır. Hüsn-ü mücerred ise, belağat çiçeklerinin bahçesidir ki, bu çiçekler letaif ve mezaya ile isimlendirilmiştir. Ve bu letaif ve mezayanın bahçesi de, bulağa ve fıtrat aşıkları denilen bülbüllerin cevelangahıdır.. Ve bulağa bülbüllerinin tatlı ve latif nağmeleri ise, ancak nazm-ı maânînin kamış neylerinden kıt’a-kıt’a yayılan ruhanî avazlarından tevellüd eyler.

Velhasıl: Kâinatın ahenkli nazm ve dizilişi, belağatın –her cihetle– en son haddindendir ki; onun Sani’i, onu fasih ve beliğ tarzda inşa etmiş, inşad etmiştir. Evet, kâinatın umumunda, küllünde mündemiç olan nizam,

Yükleniyor...