Evet nasılki sen, gümüşten yapılmış bardakları ele alarak altun yaldızla süslesen; sonrada cevherlerle nakışlasan, sonra elektriği içlerine derceyleyerek kendilerini ışıklandırsan; her halde –yapılmış sanata göre– bu gümüş bardaklarda birer ayrı güzellik tabakalarını ve zinet nevilerini göreceksin.
İşte bunun gibi; şu üstte geçen ayetlerin herbirisinde de; aslî maksadlarından, ta temsilî üslûba kadar bir çok makamata gidebilmenin şurû’ işaretleri ve o makamata uzanan bir sürü remizleri bulunmaktadır. Öyleki, adeta maksad-ı aslî, bütün o mertebeler üzerinden yuvarlanıyorda her birisinden bir renk, bir hisse alarak gelir, ta o kelimelerin herbiri birer Cevamiül-kelim, belki birer cem’ül-cevami’ olarak arz-ı didar ederler.
BİR ARA FASLI VE BİR MUKADDİME
Ey aziz bil ki: Mütekellim (konuşan, konuşmacı) konuşurken nasılki herhalde bir ma’nayı mûrad eyleyip ifade eyler. Sonra da delil vasıtasıyla aklı ikna’ eder. Onun gibi; temsilin fotoğraf ve suretleri vasıtasıyla da, vicdana hissiyatı ilka eyler. Bu hissiyat ile de, kalpte o ma’naya karşı ya meyli, ya da nefreti harekete geçirerek (müsbet veya menfi) kalbi kabule müheyya ediyor. Demek ki kelam-ı beliğ, akıl ile beraber vicdanın da ondan istifade ettikleri kelamdır. İşte böylesi bir kelam, aklın içine girip yerleştiği gibi, vicdana damla damla damlanır.Ve bu iki veche (akıl ve vicdan’a te’sir vecihlerine) kefîl ve müteahhid olan şey ise, “Temsil” dir. Çünki temsil, bir kıyası, bir ölçüyü tazammun eyler. Hem onunla, temsili yapılanın içinde olan kanun, mümessilin ayinesinde in’ıkas eylerki; adeta müdellel bir dava gibi olur. Bu mesele, şuna benzerki; mesela sen, kendi raiyeti ve halkı için belaları göğüsleyen bir reis, bir hükümdar hakkında temsil yoluyla: “Yüksek dağlar, kar ve dolunun zahmet ve meşakkatlerine tahammül ederler ki; altlarındaki bağlar, bahçeler ve ovalar yeşillensin, semerelensin!”
Hem sonra, temsilin esası ise, teşbihtir. Teşbihin şe’ni, kârı da odur ki; nefret hissini, ya da rağbet, ya meyelan, ya da istikrah veya hayret.. Veya heybet duyma hislerini harekete geçirmektir. Onun içindir ki; temsil, bazen tahkir veya terğip ve ya tenfir.. Ve ya çirkin gösterme ve ya da tezyin ve süsleme.. Veya da taltif eyleme ve ilh... gibi makamlarda kullanılmaktadır. Demek ki üslubun suretine göre, temsil; ya meyl veya nefret ile vicdanı îkaz eyler, hissi de uyandırır.. veya uyandırılır.
İşte bunun gibi; şu üstte geçen ayetlerin herbirisinde de; aslî maksadlarından, ta temsilî üslûba kadar bir çok makamata gidebilmenin şurû’ işaretleri ve o makamata uzanan bir sürü remizleri bulunmaktadır. Öyleki, adeta maksad-ı aslî, bütün o mertebeler üzerinden yuvarlanıyorda her birisinden bir renk, bir hisse alarak gelir, ta o kelimelerin herbiri birer Cevamiül-kelim, belki birer cem’ül-cevami’ olarak arz-ı didar ederler.
BİR ARA FASLI VE BİR MUKADDİME
Ey aziz bil ki: Mütekellim (konuşan, konuşmacı) konuşurken nasılki herhalde bir ma’nayı mûrad eyleyip ifade eyler. Sonra da delil vasıtasıyla aklı ikna’ eder. Onun gibi; temsilin fotoğraf ve suretleri vasıtasıyla da, vicdana hissiyatı ilka eyler. Bu hissiyat ile de, kalpte o ma’naya karşı ya meyli, ya da nefreti harekete geçirerek (müsbet veya menfi) kalbi kabule müheyya ediyor. Demek ki kelam-ı beliğ, akıl ile beraber vicdanın da ondan istifade ettikleri kelamdır. İşte böylesi bir kelam, aklın içine girip yerleştiği gibi, vicdana damla damla damlanır.Ve bu iki veche (akıl ve vicdan’a te’sir vecihlerine) kefîl ve müteahhid olan şey ise, “Temsil” dir. Çünki temsil, bir kıyası, bir ölçüyü tazammun eyler. Hem onunla, temsili yapılanın içinde olan kanun, mümessilin ayinesinde in’ıkas eylerki; adeta müdellel bir dava gibi olur. Bu mesele, şuna benzerki; mesela sen, kendi raiyeti ve halkı için belaları göğüsleyen bir reis, bir hükümdar hakkında temsil yoluyla: “Yüksek dağlar, kar ve dolunun zahmet ve meşakkatlerine tahammül ederler ki; altlarındaki bağlar, bahçeler ve ovalar yeşillensin, semerelensin!”
Hem sonra, temsilin esası ise, teşbihtir. Teşbihin şe’ni, kârı da odur ki; nefret hissini, ya da rağbet, ya meyelan, ya da istikrah veya hayret.. Veya heybet duyma hislerini harekete geçirmektir. Onun içindir ki; temsil, bazen tahkir veya terğip ve ya tenfir.. Ve ya çirkin gösterme ve ya da tezyin ve süsleme.. Veya da taltif eyleme ve ilh... gibi makamlarda kullanılmaktadır. Demek ki üslubun suretine göre, temsil; ya meyl veya nefret ile vicdanı îkaz eyler, hissi de uyandırır.. veya uyandırılır.
Yükleniyor...