fiilini, ticareti yapan tacir kimseye vermek değil, ticaretin zatına verilmesinde, ki asılda ö

فَمَارَبِحُوا ف۪ي تِجَارِتِهِمْ

olması gerekirdi. (Yani: kendilerinin yaptıkları ticarette kâr ve kazanç elde edemediler) de şöyle bir işaret vardır ki; münafıkların yaptıkları ticaretlerinde, cemi-i eczasıyla ve bütün ahvaliyle ve umum vasıtalarıyla; ne cüz’î, ne küllî hiçbir faide yoktur. Bazı ticaretlerin hasılat fezlekesinde kazanç olmasa da, eczalarında bazı faideler ve hizmetinin vasıtlarında bir takım istifadeler bulunabiliyor. Amma münafıkların şu ticareti öylesi bir ticaret de değil, belki sadece şer ve sırf zarar olan bir ticarettir. Bu meselenin misal ve örneği:

نَامَ ف۪ي اللّٰيْلِ

değil,

نَامَ لَيْلُهُ

ye yapılan isnad gibidir. Yani: “Gecede uyudu” değil, gecesi uyudu” ya benziyor. Yani uykuyu şahsa değil, geceye vermeye benziyor. Misalin birinci şıkkındaki vaziyet, (Yani

ذنَامَ لَيْلُهُ

gecesi de uyumuş gibi sâkin ve sâkittir; onun gecesini hiçbir şey hareketlendirmiyor, hiçbir gürültü de onu uyandırmiyor. İşte, aynen bu misal gibi, münafıkların ticaretleri de; sermayesiyle, kârı ile, vesait ve vesailiyle ve herşeysiyle zararender zarardır.

Amma

وَمَاكَانُوامُهْتَد۪ينَ

cümlesi ise, şunu işaretle ifade ediyor ki: münafıklar, mal ve paralarını (yani: sermaye-i hayatları olan istidad ve kabiliyetlerini) zayi’ ettikleri gibi; yollarını dahi kaybettiler. Demek ki bu cümle, önceki cümleler gibi

اِشْتَرَوُا

un üslûbunu bir bezeme ve bir süslemedir. Hem yine bu cümle içinde, sûrenin başındaki

هُدًي لِلْمُتَّقِينَ

cümlesine de hafî bir remiz vardır. Evet, bu cümle sanki diyor: “Kur’an, hidayeti bahşeyledi.. Lâkin onlar onu kabul edipte almadılar.”

---------------(((---------------

Yükleniyor...