edatı olan
اِذَا
yeni yeni in’ikada başlamış taze ve yeni hakikatlara işaret eder.
Amma
اِشْتَرَوُا
lafzı ise, münafıkların; “ne yapalım, bizim fıtratımız böyledir işte!” gibi batıl mazeretlerinin reddine işaretdir. Güya Kur’an-ı Hakîm (lisan-ı remziyle) onlara der ki: “Hayır!.. Cenab-ı Allah (cc) size ömür nefeslerini sermaye olarak vermiştir. Ruhunuzda da kemal istidadını (yükselme, terakki etme, çekirdeklikten ağaç haline gelme kabiliyet ve istidadı) tevdi eylemiştir. Vicdanınızda da hakikat çekirdeğini ekmiş, zer’ eylemiştir ki o da, vicdandaki fıtrî olan hidayet çekirdeğidir. İşte size i’ta edilmiş bütün bu emanetlerle, sizin ebedî bir saadeti satın almanız gerekirken onun yerine belki de bu pek mühim, işi terkederek; peşin, muvakkat ve fanî lezzetleri ve bazı dünyevî menfaatleri satın aldınız. Demek ki siz, su-i ihtiyarınızla hidayetin parlak aydın, nurani caddesine, dalaletin pis mesleğini tercih ettiniz. Böylece vicdanınızdaki fıtrî hidayet çekirdeğini ifsad eylediniz.. Ve o pek yüksek, çok behadar sermayenizi de bad-ı heva zayi’ ettiniz!
Amma
الضَّلَا لَةَ بِالْهُديٰ
lafzı ise, şöyle bir işarette bulunmaktadır ki: “Münafıklar hasaret üstüne hasaret ile zarar ettiler.” Evet onlar dalalet ile nasıl hüsrana uğradılarsa, onun gibi; bir nimet-i azime olan hidayeti terketmekle de, daha büyük bir hasaret ve zarara uğradılar.
Ve ö
فَمَارَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ
cümlesine gelince, bil ki: münafıkların değil sadece kazanç ve kâr’da zarar etmek, sermayelerini dahi bütün bütün zayi’ ettikleri halde, ayet cümlesinde kârı, kazancı nefyetmesindeki tahsisin vechi, (Yani: münafıkların ticaretleri hiçbir kâr ve kazanç bırakmamıştır) diye olan nefyetmedeki tahsis; işaret ediyor ki, akıllı insanın şe’ni ve kârı; kazançsız, kârsız bir ticarete el atmaz iken, hele içinde bütün bütün zararla birlikte, sermayenin de zayiliği mevzu-u bahis ise, hiç yanaşmaması lazımdır.
Sonra, ayetin aynı cümlesinde fiili, işi ticaret vasfına isnad etmiş.. (yani zarar fiilini “yaptıkları ticaretleri kâr ve kazanç elde edemedi”
اِذَا
yeni yeni in’ikada başlamış taze ve yeni hakikatlara işaret eder.
Amma
اِشْتَرَوُا
lafzı ise, münafıkların; “ne yapalım, bizim fıtratımız böyledir işte!” gibi batıl mazeretlerinin reddine işaretdir. Güya Kur’an-ı Hakîm (lisan-ı remziyle) onlara der ki: “Hayır!.. Cenab-ı Allah (cc) size ömür nefeslerini sermaye olarak vermiştir. Ruhunuzda da kemal istidadını (yükselme, terakki etme, çekirdeklikten ağaç haline gelme kabiliyet ve istidadı) tevdi eylemiştir. Vicdanınızda da hakikat çekirdeğini ekmiş, zer’ eylemiştir ki o da, vicdandaki fıtrî olan hidayet çekirdeğidir. İşte size i’ta edilmiş bütün bu emanetlerle, sizin ebedî bir saadeti satın almanız gerekirken onun yerine belki de bu pek mühim, işi terkederek; peşin, muvakkat ve fanî lezzetleri ve bazı dünyevî menfaatleri satın aldınız. Demek ki siz, su-i ihtiyarınızla hidayetin parlak aydın, nurani caddesine, dalaletin pis mesleğini tercih ettiniz. Böylece vicdanınızdaki fıtrî hidayet çekirdeğini ifsad eylediniz.. Ve o pek yüksek, çok behadar sermayenizi de bad-ı heva zayi’ ettiniz!
Amma
الضَّلَا لَةَ بِالْهُديٰ
lafzı ise, şöyle bir işarette bulunmaktadır ki: “Münafıklar hasaret üstüne hasaret ile zarar ettiler.” Evet onlar dalalet ile nasıl hüsrana uğradılarsa, onun gibi; bir nimet-i azime olan hidayeti terketmekle de, daha büyük bir hasaret ve zarara uğradılar.
Ve ö
فَمَارَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ
cümlesine gelince, bil ki: münafıkların değil sadece kazanç ve kâr’da zarar etmek, sermayelerini dahi bütün bütün zayi’ ettikleri halde, ayet cümlesinde kârı, kazancı nefyetmesindeki tahsisin vechi, (Yani: münafıkların ticaretleri hiçbir kâr ve kazanç bırakmamıştır) diye olan nefyetmedeki tahsis; işaret ediyor ki, akıllı insanın şe’ni ve kârı; kazançsız, kârsız bir ticarete el atmaz iken, hele içinde bütün bütün zararla birlikte, sermayenin de zayiliği mevzu-u bahis ise, hiç yanaşmaması lazımdır.
Sonra, ayetin aynı cümlesinde fiili, işi ticaret vasfına isnad etmiş.. (yani zarar fiilini “yaptıkları ticaretleri kâr ve kazanç elde edemedi”
Yükleniyor...