اُولٰٓ ِكَ الَّذ۪ينَ اشْتَرَوُاالضَّلَا لَةَ بِالْهُديٰ
فَمَارَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ وَمَاكَانُوامُهْتَد۪ينَ د
Bakara/16
Ey aziz bilmiş ol ki: bu ayetin önceki ayetle olan nazm, irtibat ve dizilişi ise şöyledir: Bu ayet, geçen ayetlerde tafsili verilip izahı yapılmış olan mananın ve hakikatlarının bir fezlekesi ve bir icmali; ve aynı zamanda evvelki ayetin âlî ve müessir bir tasviri olmasıdır. Ayrıca, temsilin icabını yapmak için, ticaret üslûbunu alıp tahsis etmesinde ise; imana gelmiş saff-i evveldeki Kur’an muhataplarının yaz ve kışda ayrı ayrı rihlet ve göçleri ile, ticaretin tatlılık ve acılığını tatmış insanlar olmalarıdır. Amma burada, bu temsil ile meselenin vech-i münasebeti ise, şudur ki: Nev-i beşer, dünyada daimî yerleşmek için değil, belki buraya, sermayesi olan istidad ve kabiliyyetlerini çalıştırarak, kâr ve ticaret elde etsin diye gelmiştir. Yani, tâ ki burada o istidad ve kabiliyet tohumlarını ziraat yaparak eksin, sonra ileride onun başağında, harmanında tasarrûf edebilsin.
Sonra, bu âyetin cümleleri arasında olan nâzm ve diziliş vechi de şöyledir ki: Cümleleri temsil üslûbunun nasak ve tarzı üzerinde bulunarak; selîs, yumuşak bir fıtrîlik içerisinde birbirine müretteb olmalarıdır. Şöyle ki: Zarara uğramış, perişan kalmış bir tüccara behadar, yüksek bir sermaye verilir, ta ticarete gitsin, kâr ve kazanç elde ederek , eski zararlarını telafi eylesin. Fakat bu adam, kalkar gider; o sermaye ile zehirli ve kendisine zararlı malları, eşyaları satın alır.Sonra da, satın aldığı o zararlı şeyleri pazara götürerek satıp sarfetmeye çalışırsada, hiçbir kâr elde edemez, bir faide göremez. Belki o yüksek sermayesini hasaret üstüne hasaretin içine bırakmış olarak tamamen zayi’ eder. Sonra da geri evine dönemiyecek derecede yolunu kaybeder, kalır. Ve hâkeza, bu minval üzere...
Amma ayetin tek tek cümleler heyetinin nazm ve diziliş vaziyeti ise, gelecek tarzdadır:
فَمَارَبِحَتْ تِجَارَتُهُمْ وَمَاكَانُوامُهْتَد۪ينَ د
Bakara/16
Ey aziz bilmiş ol ki: bu ayetin önceki ayetle olan nazm, irtibat ve dizilişi ise şöyledir: Bu ayet, geçen ayetlerde tafsili verilip izahı yapılmış olan mananın ve hakikatlarının bir fezlekesi ve bir icmali; ve aynı zamanda evvelki ayetin âlî ve müessir bir tasviri olmasıdır. Ayrıca, temsilin icabını yapmak için, ticaret üslûbunu alıp tahsis etmesinde ise; imana gelmiş saff-i evveldeki Kur’an muhataplarının yaz ve kışda ayrı ayrı rihlet ve göçleri ile, ticaretin tatlılık ve acılığını tatmış insanlar olmalarıdır. Amma burada, bu temsil ile meselenin vech-i münasebeti ise, şudur ki: Nev-i beşer, dünyada daimî yerleşmek için değil, belki buraya, sermayesi olan istidad ve kabiliyyetlerini çalıştırarak, kâr ve ticaret elde etsin diye gelmiştir. Yani, tâ ki burada o istidad ve kabiliyet tohumlarını ziraat yaparak eksin, sonra ileride onun başağında, harmanında tasarrûf edebilsin.
Sonra, bu âyetin cümleleri arasında olan nâzm ve diziliş vechi de şöyledir ki: Cümleleri temsil üslûbunun nasak ve tarzı üzerinde bulunarak; selîs, yumuşak bir fıtrîlik içerisinde birbirine müretteb olmalarıdır. Şöyle ki: Zarara uğramış, perişan kalmış bir tüccara behadar, yüksek bir sermaye verilir, ta ticarete gitsin, kâr ve kazanç elde ederek , eski zararlarını telafi eylesin. Fakat bu adam, kalkar gider; o sermaye ile zehirli ve kendisine zararlı malları, eşyaları satın alır.Sonra da, satın aldığı o zararlı şeyleri pazara götürerek satıp sarfetmeye çalışırsada, hiçbir kâr elde edemez, bir faide göremez. Belki o yüksek sermayesini hasaret üstüne hasaretin içine bırakmış olarak tamamen zayi’ eder. Sonra da geri evine dönemiyecek derecede yolunu kaybeder, kalır. Ve hâkeza, bu minval üzere...
Amma ayetin tek tek cümleler heyetinin nazm ve diziliş vaziyeti ise, gelecek tarzdadır:
Yükleniyor...