bunlar şeytanın mezhebi üzerinde olup, şerden başka bir şey düşünmediklerine işaret vermektedir diye haber verir.
Amma ö
قَالُو اِنَّامَعَكُمْ
de: Münafıkların, şeytan olan reisleriyle yalnız kaldıklarında; iman ve İslâmiyetten uzak olduklarına dair o reislere ahdü vaad ile tebrie-i zimmette bulunduklarına, (Yani: Kendilerini reisleri yanında temyize çıkardıkların ve habis olan arkadaşlarına karşı da sık sık ahd ü vaadlerini tazelendirdiklerine, hem mesleklerinde sabit-kadem olduklarına işaret eden ve bu mezkûr manalara sevkedip götüren şu cümleye bak ki; ayetin başındaki
وَاِذَالَقُواالَّذي۪نَ آَمَنُوا قَالُوا اٰمَنَّ
cümlesinde
قَالُوا اٰمَنَّ
yı örtülü tarzda te’kidsiz bırakması.. Amma burada ise; münekkersiz, yani saklı, örtülü değil, apaçık te’kid etmiş olması mezkûr ma’naları ile birlikte; orada, yani mü’minlerle karşılaştılarında tekidsiz olarak sadece
قَالُوا اٰمَنَّ
sözünü söyleyenlerin kalblerinde herhangi tahrik edici bir iştiyakın bulumadığına; amma burada, şeytan reisleriyle buluştuklarında ise, te’kidli olarakö
قَالُو اِنَّامَعَكُمْ
(Biz kat’i ve şeksiz sizinleyiz dediler) olan sözlerinde şevk ve iştiyakın bulunduğuna işaret ve delalet etmektedir.
Hem burada bu cümlenin ismîliği orada ise o cümlenin fiilîliği vaziyeti de; çünki burada şeytan reisleriyle buluşduklarında, maksud olan şey, şübüt ve devam olduğu; orada ise hudûs, yani imanı ihdas etmek olduğu içindir. Yani imanları olmadığı halde, imanlı olduklarını söyleyip bildirmek içindir.
Amma
اِنَّمَ نَحْنُ مُسْتَهْذِوÎنَ
cümlesinin makabli olan cümle ile atfedilmediğini de bilesin. Zira belağat fenninde mevsûleler, yani bitiştirici edatlar; ya son derece ittisal ve bitişiklik arasında, ya da inkita’ ve kopukluk mabeyninde tevessutla (arabuluculukla) iş yaparlar. Bununla beraber, bu cümle; bir cihette üstteki cümlenin bedeli, bir yandan da onu
Amma ö
قَالُو اِنَّامَعَكُمْ
de: Münafıkların, şeytan olan reisleriyle yalnız kaldıklarında; iman ve İslâmiyetten uzak olduklarına dair o reislere ahdü vaad ile tebrie-i zimmette bulunduklarına, (Yani: Kendilerini reisleri yanında temyize çıkardıkların ve habis olan arkadaşlarına karşı da sık sık ahd ü vaadlerini tazelendirdiklerine, hem mesleklerinde sabit-kadem olduklarına işaret eden ve bu mezkûr manalara sevkedip götüren şu cümleye bak ki; ayetin başındaki
وَاِذَالَقُواالَّذي۪نَ آَمَنُوا قَالُوا اٰمَنَّ
cümlesinde
قَالُوا اٰمَنَّ
yı örtülü tarzda te’kidsiz bırakması.. Amma burada ise; münekkersiz, yani saklı, örtülü değil, apaçık te’kid etmiş olması mezkûr ma’naları ile birlikte; orada, yani mü’minlerle karşılaştılarında tekidsiz olarak sadece
قَالُوا اٰمَنَّ
sözünü söyleyenlerin kalblerinde herhangi tahrik edici bir iştiyakın bulumadığına; amma burada, şeytan reisleriyle buluştuklarında ise, te’kidli olarakö
قَالُو اِنَّامَعَكُمْ
(Biz kat’i ve şeksiz sizinleyiz dediler) olan sözlerinde şevk ve iştiyakın bulunduğuna işaret ve delalet etmektedir.
Hem burada bu cümlenin ismîliği orada ise o cümlenin fiilîliği vaziyeti de; çünki burada şeytan reisleriyle buluşduklarında, maksud olan şey, şübüt ve devam olduğu; orada ise hudûs, yani imanı ihdas etmek olduğu içindir. Yani imanları olmadığı halde, imanlı olduklarını söyleyip bildirmek içindir.
Amma
اِنَّمَ نَحْنُ مُسْتَهْذِوÎنَ
cümlesinin makabli olan cümle ile atfedilmediğini de bilesin. Zira belağat fenninde mevsûleler, yani bitiştirici edatlar; ya son derece ittisal ve bitişiklik arasında, ya da inkita’ ve kopukluk mabeyninde tevessutla (arabuluculukla) iş yaparlar. Bununla beraber, bu cümle; bir cihette üstteki cümlenin bedeli, bir yandan da onu
Yükleniyor...