istihzaya alır bir surette bir ceza ile; ayrıca da, ardısıra gelip tazelenen bir gazap ve taarruzla mukabelede bulunmak tarzında cezalandırmıştır.
Ayrıca, şu onbeşinci ayetin ahiri olan
وَيَمُدُّهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
cümlesi ise, istihzalarına mukabil, istihza tarzı ve üslubu ile verilen cezanın bir keşfi, tafsili ve bir tasviridir ki, mealiyle diyor: “Onları, haddi tecavüz eden tuğyanları içinde mütehayyir, sergerdan bir tarzda mehil vererek bıraktı.”
Amma üzerinde olduğumuz şu iki ayetten birincisinin tek tek bütün cümlelerinin heyetlerindeki nazm ve diziliş âhenklerinin yönü ise, bil ki
وَاِذَالَقُواالَّذي۪نَ آَمَنُوا قَالُوا اٰمَنَّ
cümlesi (meali: Münafıklar mü’minlerle karşılaştıklarında: “Biz iman etmişiz” dediler, derler) Onların müdahene ve iki yüzlülükleri hakkında sevk-i kelam etmiştir. Evet, ayetin bu cümlesinin başındaki
اِذَا
kelimesi, münafıkların şu fiilleri; cezm, kararlılık ve bilerek yaptıklarına bir îmadır. Yani ki; münafıklar mü’minlerle karşılaşma işini planlı, bilerek azmedip yapmışlardır. Zaten
لَقُوا
lafzında, onların belli yollarda, herkesin görebileceği yerlerde mü’minlerle tesadüf edip karşılaşmak için amden hareket ettiklerini îma etmektedir.
Ve
اَلْمُوءْ مِن۪ينَ
kelimesi yerine
الَّذي۪نَ آَمَنُوا
cümlesi ihtiyar edilmesinde; münafıkların mü’minlerle birlikte iş ve ticaretlere mübaşeret ettiklerine ve her zaman temasları olduğuna işarettir. Hem de onların mü’minlerle olan temas ve bağlantıları iman sıfatı itibariyle olduğuna; (Yani, onlar da kendilerini nifak içinde mü’min göstermeleri) ayrıca, mü’minlerin birçok evsafı içerisinde medar-ı nazar olan yalnız iman sıfatları olduğuna da işaret eyler.
Ayrıca, şu onbeşinci ayetin ahiri olan
وَيَمُدُّهُمْ ف۪ي طُغْيَانِهِمْ يَعْمَهُونَ
cümlesi ise, istihzalarına mukabil, istihza tarzı ve üslubu ile verilen cezanın bir keşfi, tafsili ve bir tasviridir ki, mealiyle diyor: “Onları, haddi tecavüz eden tuğyanları içinde mütehayyir, sergerdan bir tarzda mehil vererek bıraktı.”
Amma üzerinde olduğumuz şu iki ayetten birincisinin tek tek bütün cümlelerinin heyetlerindeki nazm ve diziliş âhenklerinin yönü ise, bil ki
وَاِذَالَقُواالَّذي۪نَ آَمَنُوا قَالُوا اٰمَنَّ
cümlesi (meali: Münafıklar mü’minlerle karşılaştıklarında: “Biz iman etmişiz” dediler, derler) Onların müdahene ve iki yüzlülükleri hakkında sevk-i kelam etmiştir. Evet, ayetin bu cümlesinin başındaki
اِذَا
kelimesi, münafıkların şu fiilleri; cezm, kararlılık ve bilerek yaptıklarına bir îmadır. Yani ki; münafıklar mü’minlerle karşılaşma işini planlı, bilerek azmedip yapmışlardır. Zaten
لَقُوا
lafzında, onların belli yollarda, herkesin görebileceği yerlerde mü’minlerle tesadüf edip karşılaşmak için amden hareket ettiklerini îma etmektedir.
Ve
اَلْمُوءْ مِن۪ينَ
kelimesi yerine
الَّذي۪نَ آَمَنُوا
cümlesi ihtiyar edilmesinde; münafıkların mü’minlerle birlikte iş ve ticaretlere mübaşeret ettiklerine ve her zaman temasları olduğuna işarettir. Hem de onların mü’minlerle olan temas ve bağlantıları iman sıfatı itibariyle olduğuna; (Yani, onlar da kendilerini nifak içinde mü’min göstermeleri) ayrıca, mü’minlerin birçok evsafı içerisinde medar-ı nazar olan yalnız iman sıfatları olduğuna da işaret eyler.
Yükleniyor...