Hem yine o farklı kıyasta, şöyle gizli bir işarette vardır ki; İslâmiyet hiçbir zaman ehl-i dünyanın elinde ve ehl-i câh ve makam sahipleri yedinde tahakküm ve tegallübün vesilesi olmamış ve olmayacakdır da. Belki İslâmiyet, sair dinlere muhalif olarak, (Yani sair dinlerin bir kısım mensuplarının, o dini kendi enaniyet ve sultalarına alet etmeleri hilafına) ehl-i fakr ve zaruretin ellerinde daima hakkı ihkak vasıtası olmuştur. Evet, tarih bu hakikata alenen şehadet etmektedir.

Amma

اَلآاِنَّهºمْ هºمْ السُّفَهَٓºء

cümlesine gelince, bil ki: Kur’an-ı Hakîmin nifaka karşı gösterdiği şiddetler ve onun hakkında yaptığı teşni’leri fazlaca ileri sürmesindeki sebep; İslâm aleminin ekser bela ve musibetlerinin kaynağı nifağın nevilerinden gelmesindendir. Hem sonra tenbih ve îkazda kullanılan ³ž«! lafzı, münafıkların sefihliklerini herkesin başı üstünde tutup teşhir etmek ve umumun fikrini onların sefahetleri üstünde şahit tutmak içindir. Hem ³ž«! nın bu makama göre asıl manası, “bilmiyor musunuz ki onlar süfehadır. Yani ki; bunu böyle biliniz” dir.

Sonra, burada

اِنَّهºمْ

Deki

اِنَّ

mezkûr hakikatın ayinesi ve ona götüren vesilesidir. Adete şu

اِنَّ

lisan-ı remziyle der ki: “Hakikata müracaat ediniz, ta onların zahirî safsatalarının asılsızlığını bilesiniz.

Sonra,

هºمْ

lafzı da hasrı ifade eder ki; münafıkların kendi nefislerini temize çıkararak tebrie etmelerini red ve

كَمَٓ اٰمَنَالسُّفَهَٓºء

ile işaret ettikleri, mü’min insanlara sefihlik isnad etmelerini def’ etmek içindir. Yani, ayet der ki: “Asıl sefih ve ahmak odur ki; hevesat ve fanî keyfini ve onun lezzetlerini terk ile, bir bakî hayatı satın almak yerine; gurur, garaz ve fanî lezzet ve hasis menfaat yolunda ahireti terk edip bırakandır..” Ve

Yükleniyor...