Sonra ayet,ö

اَلَٓااِنَّهُمْ هُمُ السُّفَهَٓءُ

kavliyle ağızlarına attığı taşı onlara lokma yapmıştır. (Yani münafıklar, mü’minleri sefihler ve sergerdeler tarzında ta’rif etmelerine karşılık, Kur’an-ı Hakîm mü’minleri müdafaaya geçerek: “Âgah olunuz ki; asıl sefih ve zelil olanlar o münafıklardır.” diyerek cevaplamıştır.

Evet, bu derece temerrüd ve inad gösteren ve kendi câhilliklerine cahil kalmış olan kimselerin hakkı ise, şu yapılan vasıflarla halk arasında ilan edilmeleridir.. Ve sefihlik, ancak kendilerine münhasır ve hâs bir sıfat bulunduğunu.. Ve hem onların başkasını sefihlik ile tavsif etmelerinin tam aksine, sefihliğin kendilerinde sabit ve değişmeyen hakikatlerden olduğu teşhir edilmeleridir. Bunun yanında, onların mü’minleri sefihlikle ta’rif etmeleri ise, kendi nefislerinin sefahatinden geldiğinin vasfiyle ilan edilmeleridir.

Sonra, ayet

وَلٰكِنْ لَايَعْلَموُنَ

diyerek; münafıklar kendi cahilliklerini idarak edemedikleri için, onların bu câhilliği bir cehl-i mürekkeb olduğuna işaret eder. Öyle ise, onlara nasihat faidesizdir. İşbu vaziyette, onlardan safh ile yüz çevirilmesi, yani onların damarlarına dokunarak değil, kendi hallerinde bırakıp dönmek gerekmektedir.Çünkü, nasihatın kadrini ancak kendi cehaletini bilen ve anlayanlar bilebilirler.

Amma ayetin cümle cümle hey’âtındaki nazm vechine gelince:

1-

وَاِذَاقي۪لَ لَهُمْ اَمِنُوا كَمَٓ اٰمَنَ النَّاسُُ

cümlesindeki !«)¬! lafzı cezmiy-yeti ile, yani kat’îliği ifade eden vaziyetiyle; Emr-i bil Ma’ruf ile irşadın lüzumuna remzeder.. Ve

قي۪لَ

deki bina-yı mef’ûl siğasıyla da –üst tarafta geçtiği üzere– kifayet edecek kadar olan nasihatın vâcipliğine îma eder.

2-

اَخْلِصºوافي۪ اِيمَانِºكمْ

Yerineö

اَمِنُوا

lafzını kullanması, (yani münafıklara hitaben: “İmanınızda ihlaslı olun!” bedeline, “iman ediniz”i kullanması)

Yükleniyor...